Atatürk İnkılapları
Mustafa Kemal önderliğinde gerçekleştirilen milli mücadelede asıl amaç vatanı düşman işgalin-den kurtarmak ve milli bağımsızlığı sağlamak idi. Lozan Antlaşması ile bu amaca ulaşıldı. Aynı zamanda milli mücadele hareketi Anadolu’da milli egemenlik esasına dayanan yeni bir devlet ortaya çıkarmıştı. Mustafa Kemal önderliğindeki milli mücadeleciler, milli egemenlik ve milli bağımsızlığı bir arada gerçekleştirmişlerdi.
Lozan Antlaşmasının imzalanması ile beraber artık Kurtuluş Savaşı bitmiş barış dönemi başlamıştı. Bu barış döneminden faydalanılarak yıllardır süregelen savaşların açtığı yaraların sarılması gerekiyordu. Üst üste gelen savaşlar hem halkı madden ve manen çökertmiş hem de Anadolu’daki devlet otoritesini yok etmişti. Bu yüzden Lozan’ı takip eden yıllarda yeni Türk Devleti’nin yapısı ve kimliğinin oluşturulması gerekiyordu. Bağımsızlık mücadelesinde olduğu gibi yapılan İnkılâp hareketlerin-de de Mustafa Kemal’in öncülüğü ve gayretleri Türkiye’deki hızlı değişimi hazırlamıştır.
Atatürk İnkılâplarının Hedefleri:
- Türkiye’yi çağdaş muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkartmak.
- Çağdaş Avrupa i!e bütünleşmek.
- Osmanlı Devletinden kalma ve halkın ihtiyaçlarına cevap vermeyen müesseselerin yerine çağdaş müesseseler kurmak.
- Halkın refah seviyesini artırmak.
- Çağdaş toplumlara ait değer yargılarını Türkiye’de yerleştirmek.
- Demokrasinin Türkiye’de yerleşmesini sağlamak.
A. Siyasi Alandaki İnkılâplar
Bu alandaki inkılâp hareketleri hakkında daha önceki bölümlerde geniş olarak yer aldığından dolayı burada kısaca özetleyeceğiz. Siyasi alandaki inkılâplar yeni Türk devletinin çehresini değiştirmiş, modern anlamda bir devlet olmasını sağlamıştır.
- Saltanatın Kaldırılması(1 Kasım 1922):
TBMM almış olduğu bir kararda “TBMM’nin üstünde güç ve kuvvet yoktur” diyerek saltanatı yok saymıştı. İlk anayasa ile de TBMM’nin bu durumu güçlendirilmişti. Lozan Konferansına İstanbul hükümetinin de çağrılması TBMM’yi harekete geçirmiş ve ‘Milletin egemenliği yanında kişisel egemenliğin varlığının akla aykırı olduğu” görüşünden hareketle saltanat kaldırıldı.
- Cumhuriyetin İlanı (29Ekim1923):
Yeni devletin yönetim şekli açıkça belirlenmiş, kabine sistemi kurulmuştu. İlk cumhurbaşkanı ve ilk başbakan belirlendi. Yeni devletin demokratikleşmesi yolunda önemli bir adım atılmış ve yapıla-ak yenilik hareketleri için ortam hazırlanmıştır.
- Halifeliğin Kaldırılması (3Mart1924):
Halifelik, cumhuriyet ve cumhuriyet ilkeleriyle bağdaşmaması üzerine kaldırıldı. Halifelik dine da-yanan bir kurum olduğundan dolayı halka dayanan bir sistemle birlikte olamazdı. Halifeliğin kaldırılmasıyla laikleşmede en önemli bir adım atılmıştır.
- 1924 Anayasası:
Milli egemenlik, tek meclis, meclis üstünlüğü ve Güçler Birliği gibi prensipleri korumuş ve geliştirmiştir. İki dereceli bir seçim sistemi getirmiştir.
- Çok Partili Hayata Geçiş Denemeleri:
Mustafa Kemal’in hayatı boyunca iki kez çok partili hayata geçiş denemesi yapılmıştır. Ancak ortamın demokratikleşmeye uygun olmamasından dolayı başarılı olunamamıştır. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Şeyh Said isyanı ile kapatılmış, Serbest Cumhuriyet Fırkası da amacından saptığı İçin kendi kendini fesh etmiştir.
- Hukuk Alanındaki İnkılâplar
İslam öncesi dönemde Türkler arasında hukuki işler törelere göre halledilirken İslamiyet’in kabulünden sonra İslam hukuku yürürlüğe girmiştir. Osmanlılarda da hukukun temelinde İslam hukuku hâkimdi ve gayr-i muallimler için uygulanmamıştır. Gayri Müslimlerin yaşadığı bölgelerde kendi hukuk kuralları uygulanarak azınlıklar arasında da adalet tesis edilmiştir.
Osmanlılarda yargı işlerini Kazaskere bağlı bulunan kadılar halletmekte idi. Devletin ülkede huzuru sağlamak için aldığı önlemler, İslam dininin Müslümanların vicdanlarındaki etkisi, ahiret korku-su ve cezaların caydırıcı olmasından dolayı az sayıdaki kadı, bugünkü Türkiye’nin yaklaşık yirmi katı büyüklüğündeki Osmanlı ülkesinde hukuk işlerini rahatlıkla yürütmüşlerdir. Osmanlı hukukunun çok hızlı işlemesi de hukuki tıkanıklıkları engellemiştir. “Gecikmiş adalet, adaletsizliktir” prensibiyle hareket eden kadılar davaların ekserisini tek celsede halletmişlerdir.
Osmanlı Devletinde batılılaşma hareketlerinin başladığı Tanzimat Döneminde her alanda olduğu gibi hukuk alanında da Avrupa’nın etkisinde kalınmıştır. II. Abdülhamit döneminde ise ilk defa bir anayasa hazırlandığı gibi Osmanlı Medeni Kanunu olan Mecelle de yürürlüğe girmiştir.
Yeni kurulan Türk Devleti her alanda çağdaşlaşmayı düşünüyordu. Diğer alanlarda olduğu gibi hukuk alanında da bir takım yenilikler gerekiyordu. Laik hukuk arayışlarının hızlandığı bu dönemde Avrupa’nın en son hazırlanan hukuk kuralları olan ve pratik çözümler getiren İsviçre Medeni Kanunu Türkçeye tercüme edilerek yürürlüğe girdi.
Osmanlı Hukuku’nun Eksiklikleri:
- Hukuk birliğinin olmaması
- Yargılama usullerinin ilkel ve cezaların çok ağır olması
- Cezaların eğitici ve öğretici olmaktan uzak olması
- Tek yargıç usulünün hata yapma ihtimalinin fazla olması
- Yargıyı denetleyecek ciddi bir mekanizmanın bulunmaması
- Kadın haklarının yetersiz olması ve kadın-erkek eşitliğinin olmaması
- Bir erkeğin dört kadınla evlenebilmesi
- Miras ve tanıklıklarda kadının yarım sayılması
MEDENİ KANUNUN KABULÜ
- Toplumsal alanda kadın erkek eşitliği sağlanmıştır.
- Kadınlara istedikleri mesleği seçme hakkı verilmiştir.
Resmi nikâh mecburi hale getirilmiştir. Tek eşle evlilik sistemi getirilmiştir. Kadınlara mirasta eşitlik getirilmiştir. Aile hayatında eşler arasında eşitlik ilkesi getirilmiştir.
Patrikhanelerin din işleri dışındaki azınlık haklarını kontrol yetkisi kaldırılmıştır. Boşanmalarda kadın güvence altına alındı.
Hukuk Alanında Yapılan diğer Yenilikler:
– Ceza Kanunu 1926 yılında İtalya’dan alınarak yürürlüğe konuldu.
– 1926 yılında Borçlar Kanunu İsviçre’den transfer edildi.
– Hukuk Mahkemeleri Usulü Kanunu da 1927 yılında İsviçre’den alınmıştır.
– 1929 yılında Ceza Mahkemeleri Usulü Kanunu Almanya’dan,
– 1932 yılında da İcra ve İflas Kanunu İsviçre’den tercüme edilerek Türk hukukunun çağdaşlaşması sağlanmıştır.
Sosyal Alandaki İnkılâplar:
- Laiklik İlkesinin Yerleştirilmesi Çabalarının Sürmesi:
Devlet ve Hukuk düzeni laikleşirken toplumsal yaşayışa yansımaması imkansızdır. Çünkü gerek devlet gerek hukuk toplumsal yaşayışı düzenlemek için var olan kurumlardır.
- Şapka Kanunu(25 Kasım 1925):
Her alanda çağdaşlaşan ve yenileşen Türk in-sanının çağdaş batı insanlarının kılık ve kıyafetini benimsemesinden yana olan Mustafa Kemal bu alanda da milletine örnek olmuş ve Kastamonu gezisine bir kıyafetle çıkmıştır. Daha sonra çıkartılan kanunla da şapka giyme zorunluluğu getirilmişti.
- Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması(30Kasım1925):
Osmanlı toplum ve eğitim hayatında önemli bir yere sahip olan tekke ve zaviyeler zamanla yozlaşmış ve toplumsal alanda bölünme ve gruplaşmalara neden olmuştur. Laik çizgide bulunan Türkiye Cumhuriyeti’nde bu tür dini nitelikli kurumlara yer yoktu. Bu yüzden tekke ve zaviyeler kaldırılmış ay-nı zamanda Şeyh, derviş, mürid, dede gibi ünvanlar da yasaklanmıştır.
- Miladi Takvimin Kabulü (26 Aralık 1925):
Türkler İslâmiyet’i kabul ettikten sonra kendi milli takvimleri yerine Hicri takvimi kullanmışlardı. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ile beraber batılılaşma da hedeflendi. Batı ile ilişkilerin daha iyi ayarlanabilmesi için miladi takvim kabul edilmiş ve Ocak 1926’dan itibaren yürürlüğe girmiştir.
- Ölçü ve Tartıların Değiştirilmesi(1 Nisan 1931):
Osmanlı Devleti’nde uzunluk birimi olarak “arşın” ağırlık birimi olarak da “okka” kullanıldı. Bu sis-tem çağdaş Avrupa devletleri ile kurulan ekonomik ilişkilerde büyük zorluklar çıkarmış ve bunun üzeri-ne ağırlık birimi olarak Avrupa’nın kullandığı kilogram, uzunluk birimi olarak da metre esas alınmıştır. Ölçü ve tartı sisteminin değişmesi Türkiye’ye Avrupa ile girilen ekonomik ilişkilerle büyük kolaylıklar sağlamıştır.
Soyadı Kanunu(21 Haziran1934):
1934 yılına kadar Türkiye’de kişilerin soyadı yoktu. Bundan dolayı kişiler lakap, baba adı ve doğum yerleriyle anılıyordu. Bu durum askerlik, ekonomik ve sosyal hayatta karışıklıklar doğurmaktaydı. Sosyal ilişkilerde meydana gelen bu karışıklığın önüne geçmek için soyadı kanunu kabul edildi. 24 Kasım 1934’de de Mustafa Kemal’e meclis tarafından “ATATÜRK” soyadı verilmiştir. Soyadı Kanunu ile birlikte ağa, hacı, hoca, molla, bey, beyefendi, paşa, hanımefendi ve hazretleri gibi unvanlarda kaldırılmıştı.
- Kadınlara Seçme ve Seçilme hakkının verilmesi:
Medeni Kanunla kadın hakları konusunda büyük bir engel aşılmıştı. Daha sonra tanınan siyasal haklarla Türk kadınları demokratik hayattaki yerlerini almaya başladılar.
– 3 Nisan 1930’da Belediye seçimlerine girme hakları,
– 26 Ekim 1933’de köy muhtar ve heyeti seçimlerine girme hakkı
– 5 Aralık 1934’de de milletvekili seçme ve seçilme hakları verilmiştir.
Aynı yollarda Avrupa, Amerika ve Asya’nın birçok ülkesinde kadınlar siyasal haklara sahip bulunmuyorlardı.
Sonuç olarak milli Kurtuluş Savaşında mücadele eden Türk kadını, Türk toplumundaki saygın yerini alarak çağdaş bir statü kazanmıştır. Kadın hakları alanındaki atılımlar kuşkusuz Türk İnkılâbı’nın en köklü ve başarılı uygulamalarını oluşturdu.