İki Davul Bir Bavul Film Seminer Özeti

Samyeli

Sultan

Katılım
21 Kas 2011
Mesajlar
985
Puanları
43
İki Davul Bir Bavul Film Seminer Özeti

İki Dil Bir Bavul, üniversiteden yeni mezun olmuş genç bir öğretmenin zorunlu hizmet için atandığı Kürt köyünde tek kelime Türkçe bilmeyen öğrencileriyle geçirdiği bir ders yılını anlatıyor. Yönetmenliğini Özgür Doğan ve Orhan Eskiköy'ün yaptığı filmde her şey gerçek. Köy, Emre öğretmen, öğrenciler, köylüler; hatta tüm yaşananlar. Film, Denizlili Emre Aydın'ın poşulu erkeklerle dolu bir minibüs yolculuğunun ardından elinde bavulu, ilk görev yeri olan Demirci köyüne ayak basmasıyla başlıyor. Daha önce Doğu bir yana herhangi bir köye dahi gitmemiş olan Emre öğretmenin ilk günleri, kaldığı lojmanı kirden, böceklerden temizlemekle geçiyor. Şaşkınlık diz boyu. Hatta annesiyle telefonda konuşurken şu ifadeyi kullanıyor: "En azından suyu olur diyordum, o bile yok!"
Asıl sıkıntılar, bunalımlar köydeki evleri tek tek dolaşıp öğrencileri okula topladıktan sonra başlıyor. Çünkü çocuklar Türkçe bilmiyor, Emre de Kürtçe. Yaşları biraz büyük olanlar az çok Türkçe anlıyorlar; ama onlar da Türkçe sorulara Kürtçe karşılık veriyor. Neye uğradığını şaşırıyor, ne yapacağını bilmiyor Emre öğretmen. Anlaşamadığı öğrencilere ne öğretebilir ki? Bilmediği dili konuşan çocuklara bilmedikleri bir dili öğretmek zorunda kalıyor. Matematik, Hayat Bilgisi gibi dersleri bir yana bırakıp çocuklara bir sene boyunca Türkçe öğretmeye karar veriyor böylece. Mavi önlük üzerine bağlanmış beyaz yakalıkta yazılı 'A, B, C' harfleriyle sadece Kürtçe konuşabilen öğrencilere elinden geldiği kadar Türkçe öğretmeye çalışıyor. Fakat bu pek de kolay olmuyor. Öyle ki Emre öğretmeni bunalıma sokacak kadar. Yedi sekiz yaşındaki çocukların neredeyse kırk yaşındaymışçasına yıpranmış ellerinden çıkan yazılar kolay kolay Türkçe olmuyor çünkü.
Gerçek karakterlerle, gerçek olayları anlatan belgeselin yine gerçek bir hayat hikayesinden yola çıktığını öğreniyoruz. Genç yönetmen Özgür Doğan, filmde izlediğimiz öğretmen ve öğrenci arasında yaşanan dil sıkıntının aynısını; hatta daha kötüsünü yaşadığını söylüyor: "Ben Muş, Vartoluyum. Türkçe bilmiyordum. Öğretmen Türkçe öğrenelim diye Kürtçe konuşmamızı yasaklamıştı. Türkçe bilmeyen dedemle ninemin yaşadığı evde bile. Ama tek kelime Türkçe bilmiyoruz ki! Kürtçe konuşunca dayak yiyorduk. O anılar canlandı işte. Kuzenimle oturduğumuz bir gün o da başından geçenleri anlattı. Kaba bir senaryo yazdık. Aslında onun anlattıklarıyla filmdekiler yüzde doksan aynı." Filmi çekmeye karar verdiklerinde zorlu bir süreç başlamış. Uygun köy ve öğretmen bulmaya çalışmışlar uzun süre. Tabii bir yandan da giderleri karşılayacak parayı bulmanın derdine düşmüşler. Senaryolarını yeni yönetmenleri destekleyen bir proje olan Greenhouse'a sunmuşlar. Oradaki seminerlerden birincilikle ayrılınca biraz olsun maddi destek bulmuşlar. Hollandalı ortak bir yapımcı da bulunca sıra filmi çekecekleri yeri ve öğretmeni bulmaya gelmiş. 2007 Ağustos ayında önce Varto'yu gezip dolaşmışlar. Uygun köy bulamayınca rotayı Şanlıurfa'ya çevirmişler. Bir haftada yaklaşık 60 köy gezmişler. Bakmışlar ki anlatmak istedikleri sorun bu köylerde var, uygun öğretmeni araştırmaya başlamışlar. Köylere gidecek tüm öğretmenlerin ilk uğrak yeri olan ilçe merkezindeki öğretmenevi onlar için bir nevi cast ajansı olmuş. Önce Viranşehir'deki öğretmenevinde kaldıklarını, fakat uygun öğretmeni bulamadıklarını söyleyen Özgür Doğan, Denizlili Emre Aydın'la nasıl bir araya geldiklerini şöyle aktarıyor: "İstediğimiz gibi bir karakter bulamamıştık. Kimi filmi sürükleyebilecek tipte değildi, kimi güçlü karakter değildi, kimi isteksizdi. Bazı öğretmenler iyiydi ama görev yapacakları köyler film için uygun değildi. Siverek'e bir bakalım dedik. Öğretmen evinin bahçesinde Emre'yi gördük. Yıkılmış bir hali vardı. 'Burada olmamam gerekiyordu' diye düşünüyordu büyük ihtimalle. Ona önerdik. O da kabul etti."
 
Üst Alt