Çamaşırcının Kızı Lolita

Serdar102

Kaptan-ı Derya

Katılım
13 Mar 2020
Mesajlar
121
Puanları
28
ÇAMAŞIRCININ KIZI LOLİTA
Saraydaki çamaşırhanede çalışan çamaşırcı kadının genç ve güzel bir kızı vardı. Bu kızın adı Lolita idi. Lolita annesinin yanında çalışıyor, günlerini çamaşır yıkamakla geçiriyordu. Boş zamanlarında çamaşırhanenin penceresinden sarayın bahçesini seyreden Lolita, kralın kızları olan üç prensesi ve kralın oğlu prensi bahçede gördüğünde, onlara hayranlık dolu bakışlarla bakmaktan kendini alamıyordu. Prensesler ne kadar güzel elbiseler giyiyorlardı. Her gün bir başka elbise ve her elbisenin modeli değişik. Prensin ise, yakışıklılıkta üstüne yoktu. Lolita da bir prenses olmayı istiyordu, ama her an bunu düşünmesine karşın, şimdiye kadar kendisini bir prenses olarak görmek rüyasında bile mümkün olmamıştı.

Komşu ülkelerden birinin genç kralı, bu ülkeye yaptığı bir ziyaret sırasında onuruna düzenlenen ziyafette görüp beğendiği ve dans ettiği en büyük prensese, kendisiyle evlenmek istediğini söyleyince prenses, bu teklifi reddedemeyeceğini bildirdi ve babasıyla durumu görüşmesini rica etti. Bu görüşme olumlu sonuçlanınca sarayda yapılan nişan töreninde iki gencin nişan yüzükleri takıldı ve genç kral ülkesine geri döndü. Aradan bir ay geçmeden prensesin nişan yüzüğünü kaybettiği haberi duyuldu. Sarayda bulunanlar aradılar taradılar, köşe bucağa baktılar, sarayın bahçesini didik didik ettiler, fakat ne çare, günlerce süren bu arayış bir türlü sonuçlanamıyor, nişan yüzüğü bir türlü bulunamıyordu. Nişan yüzüğü sır olup uçmuştu sanki.

Nişan yüzüğünün kaybolduğu gün prenses için, olağan bir gündü. Sabah erkenden kalkmış, iki kız kardeşiyle birlikte saray bahçesinde gezinti yapmış, daha sonra bir banyo almış ve sabah kahvaltısı için yemek salonuna geçmişti. İşte prenses bu kahvaltı sırasında nişan yüzüğünün parmağında olmadığını fark etmişti. Acaba nişan yüzüğü elbisesinin ceplerinde olabilir miydi? Olabilirdi. Etrafındakilere hissettirmeden sağ ve sol cebini kontrol eden prenses nişan yüzüğünün ceplerinde olmadığını görünce telaşa kapılmamış ve herhalde yüzüğü odamda unuttum diye düşünerek kahvaltının sona ermesini beklemişti. Kahvaltıdan sonra acele olarak odasına çıkan prenses çok aramasına karşın, yüzüğü bulamayınca durumu kabul etmek zorunda kalmış ve krala giderek yüzüğün kaybolduğunu söylemişti.

Çamaşırcı kız Lolita aradan günler geçmesine karşın yüzüğün bulunamamasına üzülüyordu. Her geçen gün üzüntüsü biraz daha artıyordu, çünkü düğün günü giderek yaklaşıyordu. Güzel prensesin nişanlısı genç kral geldiğinde müstakbel eşinin parmağında nişan yüzüğünün olmadığını görünce ne olacaktı? Ya bir de genç kral bunu hakaret olarak kabul eder de evlenmekten vazgeçerse, koca bir ülkenin itibarı on paralık olmaz mıydı? “ Ah, keşke yüzük bulunsa da iki genç evlenip mesut olsalar “ diye düşündü. “ Sarayda yapılacak düğüne katılmak benim hayallerimin bile ötesinde ama sevgili prensesi düğünün ertesi günü saray bahçesinden geçerken gelinliğiyle bir defa görürüm ya bu da bana yeter. “

Bir gün Lolita çamaşırhanedeki odasında saraydan gelen elbiseler arasından kendisine uygun bir elbise seçmekle meşguldü. Seçeceği elbisenin bazı yerlerini söküp, bazı yerlerinde değişiklikler yaparak giyebileceği biçimde tekrar dikecekti. Prenseslerin bir gün giyip bir daha giymedikleri yepyeni elbiseleri gözden geçirirken, elbiselerden birinin astarı içinde küçük, yuvarlak bir cisim eline temas etti. Lolita elbisenin astarını söktü. Astardan çıkan şeye dikkatlice baktığında bunun bir yüzük olduğunu gördü. Acaba bu prensesin kayıp yüzüğü olabilir miydi? Tabii ya neden olmasın, prenses yüzüğü kaybettiği gün belki on defa üstündeki bu beyaz elbiseyle sarayın bahçesine çıkıp yüzüğü aramıştı. Elbisenin bir cebi delikti zaten. Lolita sevinç içinde odasından çıktı ve hızlı adımlarla saraya doğru yürüdü.

Nişan yüzüğünün bulunmasıyla birlikte herkesin yüzü gülmeye başladı. En çok yüzü gülenlerden biri olan Lolita, kralın düğüne katılabileceğini söylemesi üzerine tarifsiz bir heyecana kapıldı ve çok mutlu oldu. Sarayda yapılan düğün törenine özel olarak hazırlanmış elbiseyle katılan Lolita güzelliğiyle göz kamaştırıyordu. Prens, Lolita’nın yanından ayrılmıyor, onu dansa kaldırıyor, övgü dolu sözler söylüyordu. Davetliler ise, prens ile Lolita’nın birbirlerine çok yakıştıklarını konuşuyorlardı. Ertesi gün genç kral eşi ile birlikte ülkesine gittikten sonra, davetliler de birer ikişer ülkelerine geri döndüler. Tabii ki Lolita da çamaşırhaneye geri döndü. Aradan birkaç ay geçmişti ki annesi Lolita’nın yanına gelerek saray bahçıvanının onu oğluna istediğini söyledi. Lolita annesi ile bir süre konuştuktan sonra bahçıvanın oğluyla evlenmeye razı oldu. Lolita ile bahçıvanın oğlu çamaşırhanede yapılan mütevazi bir düğünle evlendiler ve mutlu oldular.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım
 

Benzer konular

Serdar102

Kaptan-ı Derya

Katılım
13 Mar 2020
Mesajlar
121
Puanları
28

Özbekistan Cumhuriyeti Taşkent Enstitüsü'nün hazırladığı kitapta hikayelerim çıktı.

ÖZBEKİSTAN CUMHURİYETİ YÜKSEK VE İKİNCİL
ÖZEL EĞİTİM BAKANLIĞI
TAŞKENT DEVLET DOĞU ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ

Yoshlarga ko‘rsatilayotgan g’amxo‘rlik, yaratilayotgan sharoitlar ularni
puxta bilim egallab, har sohaning yetuk mutaxassisi bolib yetishishlari uchun
zamin yaratadi. Ayniqsa, oliy o‘quv yurtlarining tubdan isloh qilinishi, o‘quv
jarayonlarini jahon miqyosi darajasiga olib chiqilishi buning yaqqol misoli
hisoblanadi. Shu o‘rinda yoshlarning bilim olishga bo‘lgan ishtiyoqlari, chet
tillarini o‘rganishga bo‘lgan qiziqishlari tobora ortib bormoqda. Shu nuqtai
nazardan qaraganda oliy o‘quv yurtlaridagi adabiyotlar bilan ta’minlanganlik
darajasi ham doim e’tibor markazidadir. Garchi shunday ekan, soha
mutaxassislarining o‘z fanlari doirasida darsliklar, o‘quv qo‘llanmalari yaratishi
ayni muddaodir. Shu jihatdan qaraganda ushbu qo‘llanmaning ahamiyati kattadir. Ushbu o‘quv qo‘llanma turkologiya yo‘nalishida tahsil olayotgan 3- bosqich talabalarga mo‘ljallangan bo‘lib, mavzular dars soatlaridan kelib chiqqan holda taqsimlangan. O‘quv qo‘llanmadagi mavzular asosiy sharq tilining namunaviy hamda ishchi dasturlariga mos keladi.

( Gençlere gösterilen özen, onlar için yaratılan koşullar
kapsamlı bilgi edinmek ve her alanda olgun uzmanlar olmak
zemini oluşturur. Özellikle yüksek öğretimde radikal reform, eğitim
süreçlerini dünya ölçeğine getirmek bunun açık bir örneğidir.
Aynı zamanda gençlerin öğrenme isteği yabancıdır.
Dil öğrenmeye ilgileri artıyor. Mesele bu
yüksek öğretimde literatüre erişim açısından
seviyesi de her zaman odaktadır. Öyle olmasına rağmen, alan
uzmanlar kendi alanlarında ders kitapları ve kılavuzlar oluşturur
aynı terimdir. Bu bakımdan bu rehber çok önemlidir.
Bu ders kitabı Türkoloji öğreniminin 3. aşamasıdır.
Öğrenciler için, ders saatlerine dayalı konularla
dağıtıldı. Ders kitabındaki konular temel Doğu dillerinden örneklerdir.
ve çalışma programlarıyla uyumludur. )

Çalışma Rehberi
5120100 - Filoloji ve dil öğretimi

Bu ders kitabında bulunan Serdar Yıldırım'ın yazdığı hikayeler şunlardır:
Karagöz İle Hacivat: Parayı Kim Buldu? 258. Sayfadadır.
Keloğlan Dağlar Padişahı 263. Sayfadadır.
 
Katılım
26 Ağu 2022
Mesajlar
1
Puanları
1

Özbekistan Cumhuriyeti Taşkent Enstitüsü'nün hazırladığı kitapta hikayelerim çıktı.

ÖZBEKİSTAN CUMHURİYETİ YÜKSEK VE İKİNCİL
ÖZEL EĞİTİM BAKANLIĞI
TAŞKENT DEVLET DOĞU ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ

Yoshlarga ko‘rsatilayotgan g’amxo‘rlik, yaratilayotgan sharoitlar ularni
puxta bilim egallab, har sohaning yetuk mutaxassisi bolib yetishishlari uchun
zamin yaratadi. Ayniqsa, oliy o‘quv yurtlarining tubdan isloh qilinishi, o‘quv
jarayonlarini jahon miqyosi darajasiga olib chiqilishi buning yaqqol misoli
hisoblanadi. Shu o‘rinda yoshlarning bilim olishga bo‘lgan ishtiyoqlari, chet
tillarini o‘rganishga bo‘lgan qiziqishlari tobora ortib bormoqda. Shu nuqtai
nazardan qaraganda oliy o‘quv yurtlaridagi adabiyotlar bilan ta’minlanganlik
darajasi ham doim e’tibor markazidadir. Garchi shunday ekan, soha
mutaxassislarining o‘z fanlari doirasida darsliklar, o‘quv qo‘llanmalari yaratishi
ayni muddaodir. Shu jihatdan qaraganda ushbu qo‘llanmaning ahamiyati kattadir. Ushbu o‘quv qo‘llanma turkologiya yo‘nalishida tahsil olayotgan 3- bosqich talabalarga mo‘ljallangan bo‘lib, mavzular dars soatlaridan kelib chiqqan holda taqsimlangan. O‘quv qo‘llanmadagi mavzular asosiy sharq tilining namunaviy hamda ishchi dasturlariga mos keladi.

( Gençlere gösterilen özen, onlar için yaratılan koşullar
kapsamlı bilgi edinmek ve her alanda olgun uzmanlar olmak
zemini oluşturur. Özellikle yüksek öğretimde radikal reform, eğitim
süreçlerini dünya ölçeğine getirmek bunun açık bir örneğidir.
Aynı zamanda gençlerin öğrenme isteği yabancıdır.
Dil öğrenmeye ilgileri artıyor. Mesele bu
yüksek öğretimde literatüre erişim açısından
seviyesi de her zaman odaktadır. Öyle olmasına rağmen, alan
uzmanlar kendi alanlarında ders kitapları ve kılavuzlar oluşturur
aynı terimdir. Bu bakımdan bu rehber çok önemlidir.
Bu ders kitabı Türkoloji öğreniminin 3. aşamasıdır.
Öğrenciler için, ders saatlerine dayalı konularla
dağıtıldı. Ders kitabındaki konular temel Doğu dillerinden örneklerdir.
ve çalışma programlarıyla uyumludur. )

Çalışma Rehberi
5120100 - Filoloji ve dil öğretimi

Bu ders kitabında bulunan Serdar Yıldırım'ın yazdığı hikayeler şunlardır:
Karagöz İle Hacivat: Parayı Kim Buldu? 46. Sayfadadır.
Keloğlan Dağlar Padişahı 52 ve 53. Sayfadadır.

https://arm.tdpushf.uz/kitoblar/fayl_2040_20211104.pdf
Çok güzel. Sizin adınıza sevindim. Yazılarınız çok kaliteli
 
Katılım
14 Mar 2019
Mesajlar
316
Puanları
28
Hocam merakımdan soruyorum kusura bakmayın lütfen. Bu hikayeleri eskiden mi yazmıştınız yoksa yazdıkça güncel olarak hemen yayınlıyor musunuz?
Elinize sağlık...👍 👍👏👏
 

Serdar102

Kaptan-ı Derya

Katılım
13 Mar 2020
Mesajlar
121
Puanları
28
Hocam merakımdan soruyorum kusura bakmayın lütfen. Bu hikayeleri eskiden mi yazmıştınız yoksa yazdıkça güncel olarak hemen yayınlıyor musunuz?
Elinize sağlık...👍 👍👏👏
Selamlar. Bu hikayelerin çoğunu 1988 - 2000 yılları arasında yazdım. Güncel olarak yazıp yayınladıklarım da oldu. Siz orada 2 sayfalık hikaye okuyorsunuz. Ben o hikayeleri 4 ayda yazıyordum. Bölüm bölüm. Aynı anda yazdığım başka hikayeler de oluyordu. Şu son 6 yıldır sadece şiir yazıyorum.

SERDAR YILDIRIM'IN HAYAT HİKAYESİ
1959 yılında İnegöl' de doğdum. İlk, orta ve lise 2’yi İnegöl' de okudum. Lise 1 e giderken okulda düzenlenen şiir yarışmasında ilk 10 a giremedim, ama edebiyat dünyasına giriş yapmış oldum. Şiir yazmaya devam ettim. Yazarların şiirlerini inceledim. Kelime dağarcığım gelişsin diye sözlük ve imla kılavuzu kitaplarını okudum. 1975 yılında Bursa’ya taşındık. Lise 3 ü Bursa Atatürk Lisesi’nde okudum.
Liseden sonra, İstanbul Mühendislik Mimarlık Fakültesi’ni kazandım. 1978 yılı çok olaylar oluyordu. Evden gidersen, para göndermeyiz, dediler. 1980 yılı eylül ayında ben askerdeydim.
Askerden geldikten sonra Bursa'ya bağlı Demirtaş Kasabası yolunda Yeyma Çiftliği vardı. Ben orada tek tekerlekli el arabasıyla kütük taşırdım. Daha sonra bir yılı aşkın bir süre iş aradım ve 1982 yılı mart ayında kırtasiye dükkanı açtım.

Aradan bir yıl geçmişti. Bir gün dükkanıma mal almak için, Dünya Dağıtım'a gitmiştim. Dünya Dağıtım'ın üst katı çeşitli kırtasiye malzemeleriyle doluydu. Buradan kutuyla silgiler, kalemler, boyalar aldım. Daha sonra alt kattaki kitap bölümüne indim. Sağa bakındım, sola bakındım, her yer kitap doluydu. Yeni taşındığım dükkanda hangi kitapların satışı daha uygun olur diye düşünüyor ve bir türlü karar veremiyordum. Dünya Dağıtım'ın dört ortağı vardı. Bu ortaklardan birisi, üstü kitaplarla dolu bir masanın yanındaki sandalyede oturuyordu. Ben yanından geçerken: Serdar, biraz gelir misin? dedi. Ben yanına gidince ayağa kalktı ve masanın üstünden bir takım kitaplar seçmeye başladı. Daha sonra bana verdiği dört kitap şunlardı:

Linç ( Roman ) Kerim Korcan
Başlayan Kavga ( Roman ) Hasan Kıyafet
Radar ( Hikaye ) Hasan Kıyafet
Köydeki Keklikler ( Hikaye ) Nusret Ertürk
O adam, şu unutulmaz sözleri de söyledi:
" Bak Serdar, bu kitapları sana parasız veriyorum. Bunlarda yazılanları iyice oku, öğren. Hem sana hem de başkalarına çok faydası olacaktır. "
Ben Linç romanını yıllar içinde dokuz kere okudum. Diğerlerini dörder kere okudum.
Çocukluğumda bizim evin oldukça büyük bahçesinde tek katlı bir evimiz daha vardı. Bu evin bir odası ve yanında odunluk vardı. O odadaki dolabın içinde tahtadan bir sandık vardı. Bu sandıkta çocuklar için, eskiden kalmış hikaye ve masal kitapları bulunuyordu. Bazılarının isimlerini hatırlıyorum. Para Buldum Yaşasın, Sinema Dağıldı, Akkavak Kızı. Ayrıca Pedagoji kitabı vardı. Ben o pedagoji kitabını sekiz yaşımdan on altı yaşıma, biz Bursa'ya taşınana kadar, pek çok defa okudum.

1984 yılında kendimi anlattığım Simitçi Çocuk isimli ilk hikayemi yazdım. Daha sonraki 4 yıl sadece şiir yazdım. Aslında hikaye yazmak istiyordum ama pek çok defa denememe karşın, bu mümkün olmadı. Önünde kağıt, elinde kalem 1 saat, 2 saat öylece beklemek ve hiç bir şey yazamamak korkunç zordur. 1988 yılında gerçek anlamda hikayeler ve masallar yazmaya başladım. O yıl ağustos ayında Korkak Tavşan' ı yazdım. Sonra Ot Yiyen Kaplan, Zavallı Çoban, Keloğlan İle Nasreddin Hoca.

1994-95-96 yıllarında İstanbul'a gittim. Yayınevleriyle konuştum. Hikayelerimi okudular. Çok beğenenler çıktı. Yayınevleri hikayeleri kaderine terk etti. İstanbul Cağaloğlu'ndaki bir yayınevi sahibi, hikayelerimi okuyup, çok beğendi ve bunları sen mi yazdın, diye sordu.
Evet, ben yazdım, deyince, senin adın ne, diye sordu. Ben de, benim adım Serdar Yıldırım, dedim.
Yayınevi sahibi, Türk'sün değil mi? deyince, ben de, evet Türk'üm, dedim.
Adın George veya Mark olsaydı, İngiliz veya Fransız olsaydın, ben bu hikayeleri basardım. Adın Serdar Yıldırım ve ne yazık ki Türk'sün. Ben bu hikayeleri basmam, arkadaş, dedi ve hikayelerimi bana geri verdi.

1997 yılında Ayla ile evlendim. İki yıl sonra oğlum Serkan dünyaya geldi. Radyo Press'te 1.5 yıl ve Radyo Sözde 4 ay Mini Mini Büyüklere isimli çocuk programını hazırlayıp sundum. Söz Gazetesi'nde çocuk sayfası hazırladım. Cumartesi ve pazar sabahları 9-11 arası program yapardım. Radyo Söz'e giriş için sözleşme yaparken, istenen ücret bölümünü boş bırakmıştım. Paraya benim de ihtiyacım vardı ama bu işten para kazanmak istemiyordum. Radyonun sahibi Şükrü Bey, nasıl para istemez, böyle insanlar kaldı mı ya dünyada? diye bağırmış. Ertesi gün benimle tanıştı. Para istememişsin, dedi. Ne yapayım, ben böyleyim, dedim. Radyo Press'te de para almazdım, deyince cumartesi sabahı gel başla, dedi.

14 Haziran 2006 tarihinde İnternet'te hikaye, masal ve şiirlerim okunmaya başladı.
 

Son mesajlar

Üst Alt