Sosyal Bilgiler

8. Sınıf İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük Dersi Ders Notları

T.C. İNKILÂP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DERS NOTU

  1. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ OSMANLI DEVLETİ’NİN GENEL DURUMU

Ekonomik Durum:

  1. Avrupa’daki gelişmelerin hiçbiri yaşanmamıştır.
  1. 1841 yılında kapitülasyonların devlet denetiminden çıkması ile ekonomik iflasın eşiğine gelinmiş ve Avrupa’nın açık pazarı olunmuştur.

Siyasal Durum

  1. Sened-i İttifak: II. Mahmut ile ayanlar [büyük toprak sahipleri] arasında imzalandı. Sened-i İttifak’a göre, ayanlar devlet otoritesini tanıyacak, ıslahatları benimseyecek, buna karşılık bulundukları bölgede vergi toplama hakkını elde edeceklerdi.

NOT: Osmanlı Devleti’nde demokratikleşme alanında atılan ilk adım 1808 yılında imzalanan Sened-i İttifak’tır. Bu belge ile padişahın otoritesi, egemenlik hakları ilk kez kısıtlanmıştır. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin ayanlara söz geçiremeyecek kadar zayıf olduğunu gösterir.

  1. Tanzimat Fermanı ve Islahat Fermanı: Padişahın egemenlik hakları ilk kez yasayla kısıtlanmıştır. Anayasal düzenin ilk adımıdır.
  2. ve II. Meşrutiyet: Padişahın egemenlik hakları ilk kez Anayasa ve Parlamento (meclis) ile kısıtlanmıştır. Halk yönetime katılmaya başlamıştır.

NOT: Ekonomik güçsüzlüğün sonucunda, Osmanlı’nın dünya siyasi yaşamında pek fazla etkisi bulunmuyordu.

Sosyal Durum:

  1. Tanzimat Fermanı ile tüm halkın can, mal ve namus güvencesi sağlanmıştır.
  1. Askerlik tamamen Türklere ait bir uğraş olmuştu, azınlıklar askerlik yapamazdı.
  2. Ordu, eski sayısı ve gücünü kaybetmişti (Tımar sistemi bozulmuş, bu da hem orduyu hem de ekonomiyi etkilemişti).
  3. İmparatorluk içinde çok sayıda din ve ulustan insanlar bulunuyordu.

Sömürgecilik:

  1. Sanayi Devrimi’nin doğal sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
  2. Seri üretim, bol hammadde gereksinimini de beraberinde getirmiştir.
  3. Üretilen sanayi malları için de Pazar gereksinimi, sömürge yarışını hızlandırmıştır.
  4. İlk sömürgeci devletler: İngiltere, Fransa, Hollanda ve Belçika’dır.
  5. Almanya ve İtalya; siyasi birliklerini geç tamamladıkları için sömürgecilik eylemlerinde geç kalmışlardır.
  6. MEŞRUTİYET (11 Aralık 1876)

Nedeni:

Gelişme: Avrupa’da eğitimlerini tamamlayan Osmanlı aydınları (Mithat Paşa, Ziya Paşa, Namık Kemal) Padişah II. Abdülhamit’e zorla ilan ettirmişlerdir.

1876 Anayasası’nın Genel Özellikleri (Kanun-i Esasi)                                                                             

  1. Ulusal tepkinin sonucunda gerçekleşmediğinden ulusal iradenin ürünü değildir.
  2. Son söz yine padişaha ait olduğundan padişahın yetkileri kısıtlanmamıştır.
  3. Halk yönetime katılmamıştır.

Sonucu: Padişah II. Abdülhamit, 1877–1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nı (93 Harbi) bahane ederek Meclis’i kapatmış ve Anayasal düzene son vermiştir.

Önemi: Yürürlükte çok kısa kalmasına rağmen daha sonraki olaylara öncülük etmiş (II. Meşrutiyet) ve fikirlerin olgunlaşmasında etkili olmuştur.

NOT: Kanun-i Esasi; Türk tarihinin ilk anayasasıdır. Osmanlı Devleti’nde Anayasal düzenin başlangıcı olmuştur.

  1. MEŞRUTİYET (23 Temmuz 1908)
  2. Abdühamit’in, Meclisi kapatması sonucu İstibdat (baskı) Dönemi başladı.
  3. Meşrutiyet’i yeniden kurmak isteyen aydınlar ve yüksek okul gençleri İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni (Birlik ve Yükselme) kurdular.
  4. İngilizlerin ve Rusların Reval şehrinde bir araya gelerek, Makedonya’nın Osmanlı Devleti’nden ayrılması konusunda anlaşmaları üzerine, İttihat ve Terakki Cemiyeti Meşrutiyet’in yeniden ilan ettirmek, Avrupa devletlerinin Osmanlıların içişlerine karışmasını önlemek için harekete geçti.
  5. Cemiyete bağlı subaylardan Enver Bey Selanik’te, Niyazi Bey Manastır’da kendilerine bağlı askerlerle ayaklandılar.
  6. Ayaklanmanın genişlemesinden çekinen II. Abdülhamit, meşrutiyeti yeniden ilan ettirmek zorunda kaldı (1908).
  7. Meşrutiyet Sonrası Siyasal Gelişmeler

31 Mart Olayı (13 Nisan 1909 / Hicri takvime göre 31 Mart)

Nedeni. İtilaf ve Hürriyet Partisi’nin (Uyuşma ve Özgürlük) meşrutiyet yönetimine son vermek ve eski düzeni yeniden getirmek istemeleri, halkı kışkırtmaları sonucu İstanbul’da ayaklanma çıktı.

Sonucu

Özelliği: Osmanlı Devleti’nde mevcut yönetime ve Anayasal düzene karşı ilk gerici nitelikteki ayaklanmadır.

  1. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ GELİŞMELER

TRABLUSGARP SAVAŞI (1911–1912)

NOT: Uşi Antlaşması ile Osmanlı Devleti Kuzey Afrika’daki son toprak parçası olan Trablusgarp’ı (Libya) kaybetmiş oldu. Ege’deki Türk egemenliği sona erdi.

NOT: İtalya, Oniki Ada’yı Osmanlı Devleti’ne geri vermedi. II. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkınca 1947’de bu         adaları Yunanistan’a bıraktı.

BALKAN SAVAŞLARI (1912–1913)

  1. Balkan Savaşı (1912–1913)

Londra Antlaşması (30 Mayıs 1913)

  1. Osmanlı Devleti’nin batı sınırı Midye-Enez olarak belirlendi (Osmanlı Devleti, Midye-Enez çizgisinin batısındaki tüm topraklar kaybedildi).
  2. İmroz (Gökçeada) ve Bozcaada dışındaki tüm Ege adaları Yunanistan’a verilmiştir.
  3. Arnavutluk ve Ege adalarının geleceğini batılı devletler belirleyecekti.
  4. Büyük çoğunluğu Bulgarların eline geçen Balkanlardaki Osmanlı toprakları Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan arasında paylaşıldı.

NOT: Savaş sırasında Arnavutluk bağımsızlığını ilan etti. Arnavutluk Osmanlı Devleti’nden ayrılan son Balkan devletidir (28 Kasım 1912).

  1. Balkan Savaşı (1913)

NOT: İstanbul Antlaşması, Lozan’da onaylanarak günümüz Türk-Bulgar sınırı çizildi.

Balkan Savaşlarının Sonuçları

NOT: Arnavutluk, Osmanlı Devleti’nin Balkanlarda kaybettiği son toprak parçasıdır.

NOT: I. Balkan Savaşı’na katılmayıp II. Balkan Savaşı’na katılan Balkan devleti Romanya’dır.

  1. DÜNYA SAVAŞI (1914–1918)
  2. Dünya Savaşı’ndan Önce Osmanlı Devleti’nin Durumu
  1. Dünya Savaşı’nın Sebepleri
  2. Büyük devletler arasındaki sömürgecilik yarışı. (EN ÖNEMLİ SEBEP)
  3. Almanya (1871) ve İtalya’nın (1870) siyasi birliğini tamamlamasından sonra sömürge arayışına girmesi. Fransa ve İngiltere’nin sömürgelerine göz dikmesi.
  4. Sömürgecilik yarışının devletlerarası bloklaşmaya yol açması.
  5. Rusların Panislavizm politikası ile Boğazları ele geçirerek sıcak denizlere açılmak istemeleri.
  6. 1871’de yapılan Almanya-Fransa Savaşı’nda Almanya’nın Fransa’ya ait taş kömürü ve demir yataklarıyla ünlü Alsas-Loren bölgesini ele geçirmesi.
  7. Rusların Balkanlardaki Panislavizm politikasının Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nu olumsuz etkilemesi.
  8. Rusların Panislavizm haraketlerine karşı Avusturya-Macaristan’ın Pancermenizm politikası.
  9. Sırbistan’ın Bosna-Hersek bölgesini almak istemesi.
  10. Devletlerin silahlanmaya hız vermeleri, yani aşırı silahlanmaları.
  11. Avusturya-Macaristan veliahtının Saraybosna’da bir Sırplı tarafından öldürülmesi

(savaşın bahanesi, görünen sebep).

NOT: I. Dünya Savaşı’nın en önemli sebebi; SÖMÜRGECİLİK’tir.

Panislavizm: Slav uluslarının birliği politikasıdır. Öncülüğünü Rusya çekmektedir.

Pancermenizm: Alman uluslarının birliği politikasıdır. Öncülüğünü Almanya çekmektedir.

Üçlü İtilaf (Anlaşma) Devletleri: İNGİLTERE, FRANSA, RUSYA

Üçlü İttifak (Birleşme) Devletleri: ALMANYA, AVUSTURYA-MACARİSTAN, İTALYA

NOT: I. Dünya Savaşı başlarında İtalya taraf değiştirerek İtilaf Devletleri tarafına geçti. İtilaf Devletleri İtalya’ya Batı Anadolu, İzmir ve çevresini vaat etmişti. İttifak Devletleri İtalya’nın oluşturduğu boşluğu Osmanlı Devleti ve Bulgaristan ile doldurdu. Savaş devam ederken İtilaf Devletleri tarafına Romanya, Sırbistan, Japonya, Brezilya, Yunanistan, Portekiz, Amerika Birleşik Devletleri geçti.

Osmanlı Devleti’nin Savaşa Girme Nedenleri

Osmanlı Devleti’nin Almanya’nın Yanında Savaşa Girmek İstemesinin Sebepleri

Almanya’nın Osmanlı Devleti’ni Kendi Yanında Savaşa İstemesinin Sebepleri                                                    

Osmanlı Devleti’nin Savaşa Girmesi                                                                                                       

Akdeniz’de İngilizlerden kaçan iki Alman gemisi (Goben ve Breslav) Osmanlı Devleti’ne sığındılar. Osmanlı Devleti bu iki gemiyi satın aldığını bildirerek İngilizlere vermeyi reddetti. Gemilerin adları Yavuz ve Midilli olarak değiştirildi. Daha sonra bu iki Alman gemisi mürettebatı Türk kıyafetleri girmiş bir şekilde Karadeniz’e açılarak  Rus limanlarını (Odessa ve Sivastopol) bombaladı. Bunun üzerine Rusya Osmanlı Devleti’ne savaş açtı. Böylece Osmanlı Devleti bir oldu-bittiyle savaşa girmiş oldu.

Osmanlı Devleti’nin Savaşa Girmesiyle;

          Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’nda Savaştığı Cepheler

Kafkasya (Doğu) Cephesi

NOT: Daha sonra bu cepheye komutan olarak atanan M. Kemal, Rus ilerleyişini durdurdu, Muş ve Bitlis’i geri aldı.

NOT: Anadolu’da yaşayan Osmanlı vatandaşı Ermeniler, İngilizler ve Ruslar tarafından ayrı bir devlet kurma vaadiyle Osmanlı’ya karşı kışkırtılmışlardır. Kafkasya cephesinde Türk ordusuna karşı Rusya’nın yanında yer almışlar ve bilge halkına zarar vermişlerdir. Osmanlı Devleti bu isyanlar üzerine 27 Mayıs 1915 tarihinde Sevk ve İskân Kanunu’nu (Tehcir Yasası) çıkarmışlardır. Bu kanunla bazı Ermeniler, Suriye ve Irak’ın kuzeyine tehcir (göç) ettirilmişlerdir. Tehcir sırasında, bazı Ermeniler, salgın hastalıklar, göç esnasında yapılan hırsızlıklar vs. sebeplerle hayatlarını kaybettiler.

Kanal (Süveyş) Cephesi                                                                                                               

Irak Cephesi                                                                               

Filistin-Suriye                                                                             

Hicaz-Yemen

Çanakkale Cephesi

Çanakkale Cephesi’nin Sonuçları

  1. Dünya Savaşı uzadı ve geniş bir alana yayıldı.
  1. Kemal bu cephedeki başarılarından dolayı tanındı (Kurtuluş Savaşı’nda lider olarak kabul edilmesine neden oldu).

NOT: Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’nda müttefiklerine yardım etmek amacıyla Sınırları Dışında da savaştı. Sınırlarımız Dışında Savaştığımız Cepheler: Romanya, Makedonya, Galiçya.

ABD, savaşın başında tarafsızdı. Ancak İngiltere ve Fransa’ya gemi, silah, cephane vs. satıyordu. Bunun üzerine Almanya, ABD’nin ticaret gemilerini batırmaya başladı. Ekonomik zarara uğrayan ABD böylece I. Dünya Savaşı’na girdi (1917). İngiltere’nin I. Dünya Savaşı’na girmesi ile savaşı İtilaf Devletleri kazandı.

NOT: ABD başkanı Wilson, I. Dünya Savaşı girerken Wilson İlkeleri’ni yayınladı.

Wilson İlkeleri (8 Ocak 1918):

NOT: Milletler Cemiyeti savaş sonucu kurulmuş, kuruluş amacı yeni bir dünya savaşını önlemek ve barışı korumaktı. Ancak bir süre sonra, cemiyet, büyük devletlerin kontrolüne girdiğinden ve II. Dünya Savaşı’nı engelleyemediğinden 1945 sonrası kapatılmış, yerine Birleşmiş Milletler kurulmuştur.

NOT: Dünya’da ilk silahsızlanma önerisidir.

Türkleri İlgilendiren Kısım;

NOT: Wilson İlkeleri genel olarak yenilen devletleri koruyucu niteliktedir. Bunun nedeni; İngiltere ve Fransa’nın toprak ve savaş tazminatı alarak güçlenmesini istememeleridir.

NOT: Wilson İlkeleri, Kurtuluş Savaş’ımızın temel belgesi olan Misak-ı Milli’nin içeriğini oluşturmuştur.

Savaşın Sonunda İmzalanan Ateşkes Antlaşmaları                                                                                

NOT: I. Dünya Savaşı’nın sonunda imzalanacak barış antlaşmalarının maddeleri Paris Barış Konferansı’nda belirlendi (18 Ocak 1919)

  1. Dünya Savaşı’nı Bitiren Barış Antlaşmaları

İtilaf Devletleri ile;

NOT: Sevr Barış Antlaşması uygulanmamıştır. Çünkü devletlerarası hukuka göre bir atlaşmanın uygulanabilmesi için meclis tarafından onaylanması gerekir.

  1. Dünya Savaşı’nın Sonuçları

NOT: I. Dünya Savaşı’ndan en kazançlı çıkan devlet İngiltere oldu. İtalya galip devlet olmasına karşın savaştan istediği kazancı sağlayamadı, büyük bir ekonomik bunalıma girdi.

NOT: I. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI ve SEVR BARIŞ ANTLAŞMASI imzalandı.

MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI (30 Ekim 1918)

İtilaf Devletleri ve Osmanlı Devleti arasında 30 Ekim 1918’de Bahriye Nazırı Rauf Orbay başkanlığındaki Osmanlı komisyonu ile İngiliz temsilcisi Amiral Calthorp arasında Limni Adası’nın Mondros Limanı’nda imzalandı. Antlaşmanın maddeleri:

NOT: Antlaşmanın Osmanlı Devleti için en ağır maddesi 7. maddedir. Bu maddeye dayanarak İtilaf kuvvetleri    istedikleri bölgeyi işgal edebilme hakkına sahip olmuşlardır.

Ateşkesin Uygulanışı

İngiltere: Musul, Batum ve Kars’ı işgal ettiler. Samsun ve Merzifon’a asker çıkardılar.

Fransa: Dörtyol, Mersin, Adana, Urfa, Antep ve Maraş’ı işgal ettiler.

İtalya: Antalya, Aydın ve Konya’yı işgal ettiler.

Yunanistan: Doğu Trakya’yı işgal ettiler.

NOT: Mondros Mütarekesi’nden sonra İtilaf Devletlerinin işgal ettikleri ilk yer; MUSUL, ardından 13 Kasım 1918’de İstanbul ve 15 Mayıs 1919’da İzmir olmuştur (İtilaf Devletlerinin İstanbul’a girmesi ile Vahdettin, meclisi kapatarak meşrutiyet yönetimine son vermiştir).

NOT: Mondros Ateşkes Antlaşması ile Osmanlı Devleti fiilen ve hukuken sona ermiştir.

Paris Barış Konferansı (18 Ocak 1919)                                                                                                     

  1. İngiltere, Fransa, İtalya, ABD ve Japonya’nın liderliğinde 32 devletin katılımıyla gerçekleşti.
  2. Rusya’nın savaştan çekilmesinden sonra Osmanlı Devleti’nin paylaşım tasarılarını gerçekleştirmek için düzenlendi (gizli antlaşmalarda Doğu Anadolu, Boğazlar ve Trabzon çevresi Ruslar’a verilmişti. Rusya savaştan çekilince bu yerlerin yeniden paylaşılması gerekiyordu).
  3. Bu konferans sonunda I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan devletlerle yapılacak barış antlaşmaları belirlendi.
  4. Fransa ve İngiltere konferansta Doğu Trakya ile İzmir çevresinin Yunanistan’a verilmesini sağladılar. Çünkü; İngiltere Doğu Akdeniz’de güçlü bir İtalya yerine zayıf bir Yunanistan’ı tercih ediyordu.

Paris Barış Konferansı’nın Önemi

İzmir’in İşgali (15 Mayıs 1919)

NOT: İzmir’in işgali ulusal bilincin uyanmasına, yayılmasına ve Türklerin birleşmesine neden olmuştur.

Amiral Bristol Raporu (11 Ekim 1919)

NOT: Bristol Raporu, Türk milli mücadelesinin haklı olduğunu kabul eden ve destekleyen ilk uluslar arası belgedir.

MONDROS’TAN SONRA KURULAN CEMİYETLER                                       

Milli Varlığa Düşman (Zararlı) Cemiyetler

  1. Türklerin Kurdukları Zararlı Cemiyetler

Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü bunalımdan kurtulması için dine yönelmeli, halifenin buyruklarına uyulmalı,   şeriat ve halifelik makamlarının güçlendirilmesi gerektiğini savundular.

  1. Azınlıklar Tarafından Kurulan Zararlı Cemiyetler

NOT: Azınlıkların kurduğu bu cemiyetleri İtilaf Devletleri desteklemiştir. Kuruluş amaçları İtilaf Devletlerinin Anadolu’yu işgalini kolaylaştırmaktı. Genel amacı bağımsız devlet kurmaktı.

Milli Varlığa Yararlı Cemiyetler (Ulusal Örgütler)

NOT: Ulusal mücadeleye katkısı en fazla olan cemiyettir.

NOT: Bu ulusal örgütler Sivas Kongresi’nde birleştirilmiş, bir çatı altında toplanmıştır.

Ulusal Örgütlerin Genel Özellikleri

KURTULUŞ SAVAŞI HAZIRLIK DÖNEMİ                

Kuva-i Milliye: İşgallere karşı ilk anda düzenli ordular kurma imkânı olmadığından, çeşitli bölgelerde; düşmana direnmek, düşmanı oyalamak amacıyla kurulan bölgesel nitelikli silahlı halk kuvvetlerine Kuva-i Milliye (Milli Kuvvetler) denir. Bu direniş gittikçe güçlenerek “Kuva-i Milliye Ruhu”nu oluşturdu.

İlk direnişi Hatay’da Fransız ve Ermenilere karşı başlatan milli kuvvetlerin, düzenli olarak ilk mücadelesi, İzmir’in işgalinden sonra Batı Anadolu ve Trakya’da Yunanlılarla oldu.

Oluşma Nedenleri

Olumlu Çalışmaları (Yararları)

Olumsuz Çalışmaları

Mustafa Kemal’in Samsun’a Çıkışından Önceki Durum 

  1. Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılmıştır. Osmanlı ordusu dağılmıştır.
  2. Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandı (M. Kemal, I. Dünya Savaşı bittiğinde Yıldırım Orduları Grup Komutanı idi. Mondros Ateşkesi imzalandıktan sonra İstanbul’a geldi).
  3. Ülkeyi savaşa sokanlar (İttihat ve Terakki Cemiyeti) yurttan kaçmış.
  4. Osmanlı Hükümeti (Vahdettin ve Sadrazam Damat Ferit) sorunlara kayıtsız kalmış.
  5. İtilaf Devletleri ülkenin önemli bölgelerini işgal etmiş.
  6. Türkler yerel direniş örgütleri kurmuşlar.

Mustafa Kemal’in Samsun’a Çıkışı (19 Mayıs 1919)

Gönderilme Nedenleri

  1. Samsun ve yöresindeki Pontus Rumları ile Türkler arasında çıkan ayaklanmaları önlemek için 9. Ordu Müfettişi olarak görevlendirildi.
  2. Kemal’i İstanbul’dan uzaklaştırmak istiyordu. Nedeni: Hükümet işlerine karışması; Çanakkale kahramanı olarak halk arasında sevilmesi; ittihatçı olması.

Gitme Nedenleri

  1. Milli mücadeleyi başlatmak ve milli egemenliğe dayalı bir devlet kurmak istemesi
  2. Samsun ve yöresindeki Türk direnişini daha örgütlü duruma getirmek istemesi
  3. İstanbul’da kalarak vatanın kurtuluşuna katılmasının olanaksız olması
  4. İstanbul Hükümetinin vatanın kurtuluşu için hiçbir eyleme girişmemesi

NOT: M. Kemal, İngilizlerin isteklerini yerine getirmek ve Mütareke şartlarını uygulamak amacıyla Doğu Anadolu’da sivil ve askeri kurumlara emir verme yetkisiyle Samsun’a gitti.

NOT: 19 Mayıs 1919 tarihi Kurtuluş Savaşı’nın başlangıç tarihi olarak kabul edilir.

Samsun’da Yayınladığı Genelgeye Göre                                                                                                                

Havza Genelgesi (28 Mayıs 1919)

Samsun, İngilizlerin kontrolü altındaydı. Rum çeteler etkinlik halindeydi. M. Kemal, Samsun’da rahat çalışamayacağını anlamıştı. Bu nedenle M. Kemal, Anadolu’nun daha içlerine doğru açılmayı uygun bulup, Havza’ya geçti. Havza’da İzmir’in işgalini Anadolu’ya duyurmak ve milli bilincin uyanmasını sağlamak amacıyla bir genelge yayımladı.

Genelgede;

Önemi;

NOT: Havza Genelgesi’yle Kurtuluş Savaşı şahsi olmaktan çıkıp, ulusal bir kimlik kazanmıştır.

Amasya Genelgesi (22 Haziran 1919)

Genelge Koşulları:

Önemi:

NOT: Amasya Genelgesi’nden sonra 7–8 Temmuz gecesi M. Kemal görevden alındı. M. Kemal de askerlik görevinden istifa etti.

Erzurum Kongresi (23 Temmuz–7 Ağustos 1919)

Toplanma Nedenleri

Kongre Kararları

NOT: Kongre sonunda Temsil Heyeti seçildi, başkanlığına da M. Kemal getirildi.

Önemi

NOT: Erzurum Kongresi kararları Sivas Kongresi’ni etkilemiş ve Misak-ı Milli’ye öncülük etmiştir.

Balıkesir (26–30 Temmuz 1919) ve Alaşehir (16–25 Ağustos 1919) Kongreleri

Sivas Kongresi (4–11 Eylül 1919)

Toplanma Amacı: Amasya Genelgesi ve Erzurum Kongresi’nde alınan kararları gerçekleştirmek amacıyla toplanmıştır.

Kongrenin başlangıcında iki sorun yaşandı. Bunlar:

  1. Başkanlık Sorunu: M. Kemal ile Rauf Bey arasında yaşandı. Sonuçta M. Kemal seçildi.
  2. Manda Sorunu: Amerikan mandacılığı uzun süren tartışmalardan sonra pratik olarak reddedildi.

Kongre Kararları

NOT: Sivas Temsil Heyeti, Batı cephesi komutanlığına Ali Fuat Paşa’yı atayarak yürütme gücünü kullanmış, hükümet gibi hareket etmiş.

Önemi 

NOT: İtilaf Devletleri Erzurum ve Sivas Kongrelerine karşı önlem almamış, çünkü her iki kongreyi de ciddiye almamıştır.

NOT: M. Kemal kongreden sonra İstanbul Hükümeti ile her türlü ilişkiyi kesti. Bundan sonra Damat Ferit Paşa istifa etti ve yerine Ali Rıza Paşa Hükümeti getirildi.

NOT: Damat Ferit Hükümeti’nin düşürülmesi, Anadolu hareketinin İstanbul Hükümeti’ne karşı kazandığı ilk zaferdir.

Amasya Görüşmesi (20–22 Ekim 1919)

Ali Rıza Paşa Hükümeti’nin temsilcisi Bahriye Nazırı Salih Paşa ile M. Kemal arasında bir protokol yapıldı.

Alınan Kararlar

Önemi                                                                                                                                                                        

NOT: Amasya Görüşmeleri sonunda Mebuslar Meclisi’nin İstanbul’da açılması kararlaştırıldı.

Temsil Heyeti’nin Ankara’ya Gelişi (27 Aralık 1919)

Nedenleri

Mustafa Kemal, Ankara’ya gelen milletvekilleriyle görüşerek İstanbul’da toplanacak olan Mebuslar Meclisi’nde bazı kararlar almalarını istedi. Bu kararlar:

Son Osmanlı Mebuslar Meclisi’nin Açılması (12 Ocak 1920)

Misak-ı Milli (28 Ocak 1920)

Alınan Kararlar

Önemi

NOT: Misak-ı Milli’nin ulusal kaynakları Erzurum ve Sivas Kongreleri, evrensel gerekçeleri Fransız İhtilali ve Wilson İlkeleri’dir.

NOT: İtilaf Devletleri kararın geri alınması için milletvekillerine baskı yapmıştır. Ali Rıza Paşa görevinden alınarak yerine Salih Paşa getirilmiştir. Meclis kararında ısrar edince İstanbul resmen işgal edilmiştir.

İstanbul’un İşgali (16 Mart 1920)

Osmanlı Mebuslar Meclisi Misak-ı Milli’yi kabul edince İtilaf Devletleri İstanbul’u işgal etti. İtilaf Devletleri, İstanbul’un işgalinden Kuva-i Milliye’yi sorumlu tutarak bir bildiri yayınladı:

İstanbul’un fethinden sonra Salih Paşa Hükümeti istifa etmiş, yerine Damat Ferit Hükümeti kurulmuştur.

11 Nisan 1920’de padişahın emriyle Osmanlı Mebuslar Meclisi dağıtıldı. İstanbul’dan kaçan milletvekilleri Ankara’ya geldi.

NOT: İstanbul’un işgali, Ankara’da yeni bir meclisin açılmasının hukuki koşullarını oluşturmuştur.

NOT: İstanbul’un işgali M. Kemal’i haklı çıkarmıştır. İstanbul Hükümeti tutsak duruma düşmüştür. Bu da M. Kemal’in ileri görüşlülüğünü gösterir. İstanbul’un işgaliyle Kurtuluş Savaşı’nın padişahı da kurtarmak için yapıldığı söylenebilmiştir.

Kurtuluş Savaşı Savaş Dönemi

  1. TBMM’NİN AÇILMASI (23 Nisan 1920)

İşgal edilen bölgelerde yapılan seçimler sonunda seçilen milletvekilleri ile İstanbul’dan gelen milletvekillerinin katılımıyla 23 Nisan 1920’de ilk TBMM açıldı (I. TBMM’de M. Kemal’e karşı olanlar, İstanbul meclisinden gelenlerdir). Yapılan seçimler sonunda M. Kemal başkan seçildi ve böylece yeni hükümet kuruldu.

TBMM’nin Aldığı İlk Kararlar

  1. Hükümet kurmak gereklidir.
  2. Geçici olmak kaydıyla bir hükümet başkanı veya padişah vekili atamak doğru değildir.
  3. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.
  4. TBMM’nin üstünde hiçbir güç yoktur.
  5. TBMM yasama ve yürütme yetkilerini kendinde topladı.
  6. Meclis’ten seçilecek bir heyet hükümet işlerine bakar, Meclis’in başkanı bu heyetin de başkanıdır.
  7. Padişah ve halife, baskı ve zordan kurtulduğu zaman meclisin düzenleyeceği yasaya uygun olarak durumunu alır.
  8. TBMM’nin Özellikleri
  1. TBMM’nin Yaptığı Çalışmalar
  2. Kurtuluş Savaşı’nı yaparak yurdu düşmandan kurtardı.
  3. Çıkan iç isyanları bastırdı.
  4. Uluslar arası antlaşmalar yaptı.
  5. Sevr Antlaşması ile Mondros Ateşkes Antlaşması yerine Lozan Barış Antlaşmasını yaptı.
  6. İstiklal Marşı’nı kabul etti.
  7. Saltanatı kaldırdı.
  8. İlk anayasayı hazırladı (Teşkilat-ı Esasiye Kanunu).

NOT: I. TBMM Hükümeti görevini 11 Ağustos 1923’te II. TBMM’ye devretmiştir.

Yeni Türk Devleti’nin İlk Anayasası (Teşkilat-ı Esasiye Kanunu/20 Ocak 1921)

Kabul Edilme Nedenleri: TBMM, üzerinde hiçbir gücü tanımamakla padişah ve halifeliği reddetmiştir. Bu yeni bir devletin kurulduğunun ifadesiydi. Bu nedenle yeni devlete yeni bir anayasa gerekiyordu.

1921 Anayasası’nın Esasları

  1. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.
  2. Yasama, yürütme ve yargı güçleri Meclis’e aittir (Güçler Birliği).
  3. Din ve şeriat işlerini yürütmek TBMM’nin görevidir (ilk anayasa laik değildir).
  4. Padişah ve halifenin geleceği meclisin vereceği karara göre olacaktı. Amaç, padişah ve hilafet yanlıları arasında ikilik çıkarmamaktı.

Özellikleri

NOT: 1921 Anayasası 1924 tarihinde yürürlükten kalkmıştır.

NOT: 1921 Anayasası’nda yapılan en önemli değişiklikler, cumhuriyetin ilanıyla olmuştur. Cumhuriyetin ilanı ile “Meclis Hükümeti Sistemi” terk edilerek bugünkü “Kabine Sistemi”ne geçilmiştir.

TBMM’ye Karşı Tepkiler

TBMM’ye Karşı Çıkarılan Ayaklanmalar

Sebepleri

TBMM’ye Karşı Çıkan Ayaklanmalar

İstanbul Hükümeti’nin Çıkardığı İsyanlar

Bu isyanlar İstanbul Hükümeti’nin, hilafet ve saltanatı korumak, Boğazlar ve çevresinin güvenliğini sağlamak amacıyla çıkardığı isyanlardır.

  1. Aznavur İsyanı: Balıkesir, Gönen ve Susurluk civarında, dini alet eden Ahmet Aznavur isminde biri tarafından çıkarıldı. Kuva-i Milliye birlikleri tarafından bastırıldı (16 Nisan 1920)
  2. Kuva-i İnzibatiye Ayaklanması: Hilafet Ordusu diye de adlandırılan bu ordu Sakarya’nın doğusundan ve Geyve Boğazı’ndan milli kuvvetlere saldırdılar. İsyan Ali Fuat Paşa komutasındaki birlikler tarafından bastırıldı.

İstanbul Hükümeti İle İşgal Devletlerinin Birlikte Çıkardığı İsyanlar

  1. Bolu-Düzce-Hendek ve Adapazarı Ayaklanmaları: Halkın dini duygularını kullanarak çıkarılan bir isyandır. İsyan, Ali Fuat Paşa ve Refet Bey tarafından bastırıldı.
  2. Konya Ayaklanması: Delibaş Mehmet adında biri Çumra’da halkı isyana kışkırtmıştır. Konya’yı işgal etmiştir. İsyan ulusal güçler tarafından bastırıldı.
  3. Yozgat Ayaklanması: Yozgat ve Zile dolaylarında, Çapanoğulları ve Aynacıoğulları aşiretleri tarafından başlatıldı. Boğazlayan, Şarkışla, Yıldızeli, Tokat, Zile ve Çorum bölgelerinde yayılmıştır. Ayaklanma Çerkez Ethem tarafından bastırıldı.
  4. Afyon Ayaklanması: İsyan Yunanlıların kışkırtması sonucu Çopur Musa tarafından çıkarıldı. İsyanı Refet Bey bastırdı.
  5. Ali Batı Ayaklanması: Haziran 1919’da Cizre ve Nusaybin’de başladı. Kuva-i Milliye birlikleri tarafından bastırıldı.
  6. Koçkiri Ayaklanması: Sivas ve çevresinde Ekim 1920’de çıkarıldı. Kuva-i Milliye birlikleri tarafından bastırıldı.

Kuva-i Milliye Yanlısı İken Sonradan Ayaklananlar                                                                                                

  1. Milli Aşireti Ayaklanması: Anze Aşireti önceleri, Urfa’da Fransız işgaline karşı başarılı mücadelelerde bulundu. TBMM kurulunca, bu aşiret Fransızların da kışkırtmasıyla TBMM’ye başkaldırdı. Milli kuvvetlere yenilerek Suriye’ye çekildi.
  2. Demirci Mehmet Efe Ayaklanması: Demirci Mehmet Efe düzenli ordunun kurulmasına ve otoriteye karşı çıktı. Refet Bey bu ayaklanmayı Aralık 1920’de bastırdı.
  3. Çerkez Ethem Ayaklanması: Kurulduğunda Kuva-i Milliye’ye büyük katkıları olan Çerkez Ethem, düzenli ordunun kurulmasına karşı çıktığı için isyan etti.

Azınlıkların Çıkardığı İsyanlar                                                                                                                                 

  1. Ermeni Ayaklanması: Bu ayaklanma, Doğu Anadolu ve Adana civarındaki Ermenileri içine alarak yayıldı. Ayaklanmalar Gümrü Antlaşması’nın imzalanması ile sona erdi.
  2. Rum Ayaklanması: Doğu Karadeniz Rumlarının Pontus Rum Devleti kurma amacıyla başlattıkları isyandır. Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasıyla son buldu.

TBMM’nin İsyanlar Karşısında Aldığı Tedbirler

İsyanların Sonuçları

SEVR BARIŞ ANTLAŞMASI (10 Ağustos 1920)

Antlaşma Paris kentinin Sevr kasabasında 10 Ağustos 1920’de imzalandı.

Sevr Antlaşması’nın Hükümleri

NOT: Kurtuluş Savaşı’nda Boğazlarla ilgili ilk uluslar arası komisyon kararıdır.

Sevr Antlaşması’nın Önemi ve Özellikleri

NOT: Osmanlı Devleti’nin imzaladığı son antlaşmadır.

TBMM, Bu Antlaşma Karşısında;

NOT: Sevr Antlaşması’ndan sonra Anadolu’daki milli mücadele daha da hızlanmıştır.

       ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞI’NDA CEPHELER (SAVAŞ DÖNEMİ)

Düzenli Ordunun Kurulması

Nedenleri

  1. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti’nin elinde kalan ordu, Mondros Ateşkes Antlaşması’yla terhis edildi. Mondros’tan sonra işgaller başlayınca işgallere karşı Kuva-i Milliye birlikleri kuruldu. Kuva-i Milliye birliklerinin olumsuz tutumları karşısında düzenli ordunun kurulması çalışmaları başlatıldı. Asker kaçaklarını önlemek ve merkezi otoriteyi sağlamak amacıyla İstiklal Mahkemeleri yeniden kuruldu.

DOĞU CEPHESİ

Fransız İhtilali’nden sonra, Osmanlı Devleti üzerinde çıkarları olan Çarlık Rusyası’nın etkisiyle milliyetçilik, Ermeniler arasında yayılmaya başladı. Ermeni sorunu ilk defa uluslar arası alanda, 1878 Berlin Antlaşması’yla gündeme geldi. Rusya ve İngiltere, Ermeni sorununu kendi çıkarları için kullanmaya başladılar. I. Dünya Savaşı başladığında Rusya, Doğu Anadolu’yu işgale başlayınca, Ermenileri bölgede huzursuzluk çıkarmak için kullandı. Ermeniler bağımsız bir Ermenistan Devleti kurma hayaliyle Türklere saldırmaya ve katliamlara başladılar.

Mondros Ateşkes Antlaşması hükümlerine uymayarak ordusunu terhis etmeyen Kazım Karabekir Paşa, TBMM tarafından Doğu Cephesi Komutanlığı’na atandı (15. Kolordu Komutanı). Bu cephede yapılan savaşlar, Kars, Sarıkamış ve Gümrü’nün Türklerin eline geçmesiyle sonuçlandı. Ermenilerle Gümrü Antlaşması yapıldı.

Gümrü Antlaşması (3 Aralık 1920)

  1. Ermeniler işgal ettikleri yerleri geri verdiler.
  2. Doğu Anadolu’daki isteklerinden vazgeçtiler.
  3. Ardahan ve Artvin dışında doğu sınırı çizildi.
  4. Ermenistan Hükümeti, Sevr Antlaşması’nı tanımayacaktı.

Önemi

NOT: Yeni Türk devletinin ilk askeri cephesi doğuda kurulmuştur.

Gürcistan’la İlişkiler: Gürcistan’la Batum Antlaşması imzalandı (23 Şubat 1921). Buna göre Batum, Artvin, Ardahan Türk devletine bırakıldı.

Ermenilere ve Gürcülere karşı kazanılan başarılar sonucu işgal bölgeleri boşaltılmış, doğu sınırımız belirlenmiştir.

GÜNEY CEPHESİ

Mondros’tan sonra İngilizler, Mersin, Osmaniye, Adana, Maraş, Urfa ve Antep’i işgal etti. Sonra Fransızlarla yaptığı bir antlaşma gereği bölgeyi Fransa’ya verdi. Fransızlar bölgede Ermenilerle işbirliği yaparak halka zulmediyorlardı. Haksız işgaller yöredeki Türkler tarafından protesto edildi. İlk Kuva-i Milliye birlikleri kurulmaya başlandı.

Sivas Kongresi’nden sonra cepheye gönderilen komutanlar halkı örgütledi. Şahin Bey önderliğinde Kuva-i Milliye birlikleri Fransızlara karşı mücadeleye başladılar.

Yöre halkı ve Kuva-i Milliye birlikleri Fransızları 11 Nisan 1920’de Urfa’dan kovdular. Fransızlar 12 Şubat 1920’de Maraş’tan çekildiler. Antep’ten ise 25 Aralık 1920’de çekildiler.

Fransızlarla kesin antlaşma Sakarya Zaferi’nden sonra imzalandı (Anlara Ant./20 Ekim 1921).

Güney Batı’da İtalyanlara karşı bir direniş olmadı ve cephe açılmadı. İtalyanlar Ege’yi Yunanlılara kaptırdıkları için İtilaf Devletleri’ne kızgındılar ve Kuva-i Milliye’yi destekliyorlardı.

NOT: İtalyanlar II. İnönü Savaşı’ndan sonra bölgeyi boşaltmaya başlamışlar, Sakarya Zaferi’nden sonra ise tamamen boşaltmışlardır.

NOT: Güney cephesinde düşmana karşı Kuva-i Milliye birlikleriyle karşı konulmuştur. Bu cephede düzenli ordu savaşmamıştır.

BATI CEPHESİ                           

Özellikleri

  1. İnönü Savaşı (6–10 Ocak 1921)

Sebepleri

Çerkez Ethem, TBMM’ye karşı isyan edince TBMM Hükümeti bir kısım kuvvetleri Çerkez Ethem üzerine gönderdi. Çerkez Ethem yenildi ve Yunanlılara sığındı. TBMM ordusu Yunanlılara karşı büyük bir savunma savaşı yaptı. Yunanlılar geri çekilmek zorunda kaldılar (10 Ocak 1921).

Önemi

  1. İnönü Savaşı Sonrası Siyasi Gelişmeler
  2. Londra Konferansı (23 Şubat 1921)

NOT: TBMM Hükümeti’nin toplantıya katılmaktaki amacı; Misak-ı Milli’yi tüm dünyaya duyurmak, Türkler hakkında çıkan “Türkler barış istemiyor, savaş yanlısı bir ulus” propagandalarına engel olmaktı.

NOT: Londra Konferansı’yla TBMM Hükümeti, İtilaf Devletlerince ilk kez hukuken tanınmış oldu.

NOT: İtilaf Devletleri konferansa hem TBMM’yi hem de Osmanlı Devleti’ni çağırmakla iki hükümet arasında ikilik yaratarak çıkar sağlamak istemiştir.

  1. Türk-Afgan Dostluk Antlaşması (1 Mart 1921)

NOT: Afganistan, TBMM’nin düşmana karşı ittifak kurduğu ilk devlettir.

  1. İstiklal Marşı’nın Kabulü (12 Mart 1921)

Türkler bağımsız milli devletlerini kurunca, milletin bağımsızlık sevgisini ve isteğini dile getirecek bir marşın yazılması mecburi hale geldi. TBMM, 12 Mart 1921’de Mehmet Akif Ersoy’un şiirini İstiklal Marşı olarak kabul etti. Osman Zeki Üngör’ün bestelediği İstiklal Marşı, Türk milletinin bağımsızlık azmini simgeleyen ve dile getiren, değişmez Milli Marşı oldu.

  1. Moskova Antlaşması (16 Mart 1921)

Bolşevik İhtilali’nden sonra Sovyet Rusya ile Avrupa’nın (İtilaf Devletlerinin) arası açılmıştı. Anadolu Avrupa Devletlerinin işgali altındaydı. Bu durum Sovyetler Birliği ile TBMM’nin birbirine yakınlaşmasını sağladı. İki devlet arasında Moskova Antlaşması yapıldı.

NOT: Moskova Antlaşması’yla Misak-ı Milli ilk defa bir Batılı devlet tarafından kabul edilmiş oldu.

NOT: Batum’un Gürcistan’a bırakılması Misak-ı Milli sınırlarından verilen ilk tavizdir.

  1. İnönü Savaşı

Sebepleri: Yunan kuvvetleri, İngilizlerin desteği ile I. İnönü Savaşı’nın etkisinden uzaklaşmak; Türk ordusunun saldırı gücüne erişmemesi; Sevr Antlaşması’na geçerlilik kazandırmak için Eskişehir ve Kütahya’yı alıp Ankara’ya yönelerek TBMM’yi dağıtmak.

Sonuçları

Eskişehir-Kütahya Savaşları (10–24 Temmuz 1921)

Tekâlif-i Milliye Emirleri (Ulusal Yükümlülükler Buyrukları)

NOT: Tekâlif-i Milliye emirleri bir seferberlik ilanıdır. Topyekûn bir savaşın yapılacağını gösterir.

NOT: Tekâlif-i Milliye Emirleri ile ordunun ihtiyaçları karşılanmış, Yunan saldırılarına karşı ordu takviye edilmiştir.

Sakarya Meydan Savaşı (23 Ağustos–12 Eylül 1921)

Sebepleri: Yunanlıların Türk ordusunu yok edip Ankara’yı ele geçirmek istemeleri

Sonuçları

Sakarya Meydan Savaşı’nı Takip Eden Siyasi Olaylar                                                                                                                                                         

Kars Antlaşması (13 Ekim 1921):

TBMM Hükümeti ile Sovyet Rusya’ya bağlı Kafkas Cumhuriyetleri (Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan) arasında imzalandı. Antlaşmaya göre;

NOT: 13 Ekim 1921’de Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan ile, 2 Ocak 1922’de Ukrayna ile dostluk antlaşmaları imzalandı.

Ankara Antlaşması (20 Ekim 1921)

TBMM Hükümeti ile Fransa arasında imzalandı (Fransa, Güneydoğu Anadolu’da Türk direnişiyle karşılaşmış, insan ve prestij kaybına uğramış, daha fazla zarar görmeden Anadolu’dan çekilmek istemiş, I. ve II. İnönü Savaşları’ndan sonra Türk Hükümeti’nin başarılı olacağını biliyordu, Sakarya Savaşı’yla bu görüşleri pekişmiş, Ankara ile ilk anlaşan olup bazı avantajlar elde etmek istemiş).

Bu antlaşma ile;

NOT: Günümüzde Suriye sınırları içindeki Caber Kalesi, Türk sınırları dışında Türk bayrağının dalgalandığı, Türk toprağı sayılan tek topraktır.

Önemi:

NOT: Misak-ı Milli’yi ve yeni Türk devletini tanıyan ilk İtilaf Devleti Fransa’dır. 

Büyük Taarruz Ve Başkumandanlık Meydan Muharebesi (26–30 Ağustos 1922)

–  Sakarya’da yenilen Yunanlılar, işgal ettik­leri yerleri ellerinde tutabilmek için savun­maya geçtiler.

–  TBMM son hazırlıklarını yapıp Yunanlıları Anadolu’dan atmanın girişimini yapmıştır. Halk orduya destek vermeye devam etmiş, İstiklal Mahkemeleri devreye sokulmuştur. Düşman henüz yurttan atılamadığı için M. Kemal’in başkomutanlık görevi uzatılmıştır.

–  Saldırı planının amacı; düşman kuvvetlerini ani baskınla kuşatıp yok etmekti.

–  Türk ordusu yaklaşık bir yıllık hazırlıktan sonra düşmanı Anadolu’dan sö­küp atmak için, 26 Ağustos 1922’de taar­ruza geçti. Devletin bütün imkânları ile do­natılan Türk ordusu, Yunan kuvvetlerini kuşattı. 27 Ağustos’tan itibaren Türk ordusu üstünlüğü ele geçirdi, Yunan kuvvetleri geri çekilmeye başladı. Aslıhanlar bölgesinde yapılan bu savaşa Dumlupınar Meydan Savaşı denilmiştir. 30 Ağustos 1922 tarihinde Yunan kuvvetlerinin tamamen yok edildiği ve Başkomutan M. Kemal’in doğrudan yönettiği savaşa Başkomutanlık Savaşı denilmiştir. Dumlupınar’da Yunan kuvvetleri yok edildi. Kesin zafer kazanıldı.

–  Mustafa Kemal’in “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!” emriyle Yunanlılar takip edildi. Yunan Başkumandanı Trikopis esir alındı.

–  Türk kuvvetleri 6 Eylül’de Balıkesir’e, 8 Eylül’de Manisa’ya, 9 Eylül 1922 de İzmir’e, 10 Eylül’de Bursa’ya, 17 Eylül’de Bandırma’ya girdi. 18 Eylül 1922 günü Batı Anadolu tamamen düşmandan temizlendi.

–  Bu zafer, Anadolu’nun sonsuza kadar Türk vatanı kalacağını dünyaya ispat etti.

Büyük Taarruz’un Sonuçları

Mudanya Ateşkes Antlaşması (11 Ekim 1922):

Batı Anadolu’nun, Yunanlılardan temiz­lenmesinden sonra Türk kuvvetleri Boğazlar ve İstanbul’a yürüdü, İngiltere, Boğazlar ve İstanbul’u savun­mak istediyse de, Fransa, İtalya’dan ve sömürgelerinden gerekli desteği göremedi. Sovyetler Birliği de Türkleri destekleyeceğini açıklayınca, ateşkes görüşmelerini kabul etmek zo­runda kaldı.

Mudanya’da (Bursa) yapılan ateşkes görüşmelerine İngiltere, Fransa, İtalya ve TBMM katıldı. Yunanistan görüşmelere katılmadı. Konferansta TBMM Hükümeti’ni İsmet Paşa temsil etti.

Görüşmeler sonunda Türkiye, İngiltere, Fransa ve İtalya ara­sında Mudanya Ateşkes Antlaşması im­zalandı.

Buna göre:

  1. Türk-Yunan savaşı sona erecek, antlaşma 14–15 Ekim gecesinden itibaren sona erecek.
  2. Doğu Trakya 15 gün içinde boşaltılacak, 30 gün içinde Türk yöneticilere devredilecek.
  3. Doğu Trakya (Edirne dâhil), Meriç Irmağının sol sahiline kadar Yunan ordusu tarafından boşaltılacak ve TBMM Hükümetine teslim edilecek. Türkler barış imzalanana kadar Doğu Trakya’da sekiz bin jandarma bulunduracak.
  4. Boğazlar ve İstanbul TBMM Hükümeti yö­netimine bırakılacak ancak barış antlaşmaları imzalanıncaya kadar İtilaf Devletleri İstanbul’da kalacak.
  5. Barış antlaşması imzalanıncaya kadar Türk silahlı kuvvetleri Çanakkale ve İzmit yarımadasında belirlenen çizgiyi geçemeyecek.
  6. İtilâf Devletlerinin kuvvetleri, barış imzala­nıncaya kadar İstanbul’da kalacak.
  7. Barış antlaşması imzalanıncaya kadar Meriç’in sağ sahili ve Karaağaç İtilaf Devletleri’nin işgali altında kalacak.

Önemi:

NOT: Lozan Antlaşması ile Misak-ı Milli’nin Trakya sınırı çizildi, İngiltere TBMM’yi resmen tanımış oldu.

NOT: Halide Edip Adıvar’ın “Ateşten Gömlek” adlı romanı, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Ankara” adlı romanı, M. Kemal’in “Nutuk” eseri Kurtuluş Savaşı yıllarını anlatan önemli eserlerdir.

ÜNİTE IV ÇAĞDAŞ TÜRKİYE YOLUNDA ADIMLAR

İnkılâp: Eski ve yıpranmış kurumların yerine yenisini ve daha modernini getirme hareketidir.

Atatürk İnkılâplarının Amaçları

NOT: Atatürk inkılâpları Batı’yı örnek almış ancak taklitçi olmamıştır.

TÜRK İNKILÂBI

Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922)

Nedenleri:

Lozan’a İstanbul hükümeti de çağrılınca M. Kemal Lozan Antlaşması öncesi saltanatla halifeliği ayıraraksaltanatı kaldırdı. Son padişah Vahdettin 17 Kasım 1922’de ülkeyi terk ederek İngilizlere sığındı. TBMM halife olarak Osmanlı soyundan gelen Abdülmecit Efendi’yi seçti.

Sonuçları:

  1. 623 yıllık Osmanlı Devleti resmen sona erdi.
  2. Son Osmanlı padişahı VI. Mehmet Vahdettin kaçarak İngilizlere sığındı.
  3. İtilaf Devletlerinin ikilik çıkarma oyunları sona erdi.
  4. Cumhuriyetin ilanı için zemin hazırladı.
  5. Milli egemenliğin önündeki en büyük engel ortadan kaldırıldı.

NOT: Saltanatın kaldırılmasıyla laikliğe geçişin ilk adımı gerçekleşti. Cumhuriyetin ilanı için zemin hazırlandı. Demokratikleşme yolunda önemli bir adım atıldı.

NOT: Halkın halifelik kurumuna hala bir bağlılığı olduğu için saltanat kaldırılırken halifeliğe dokunulmamıştır.

Zaferin Ve Bağımsızlığın Tescili Lozan Barış Antlaşması (24 Temmuz 1923)

Mudanya Ateşkes Antlaşmasından sonra barış esaslarını görüşmek üzere Lozan Konferansı toplandı (20 Kasım 1922). Konferans, tarafsız bir ülke olan İsviçre’nin Lozan kentinde toplandı. Konferansa TBMM adına (Mudanya’daki başarısından dolayı) İsmet Paşa katıldı.

Konferansa İstanbul Hükümeti de çağrılınca M. Kemal ikiliği önlemek ve Lozan’a tek katılmak için Saltanatı Lozan Antlaşması öncesi kaldırdı.

İtilaf Devletleri özellikle İngiltere ve Fransa, I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Osmanlı Devleti’nin yeniden gözden geçirilmesi olarak görüyor, Sevr’e benzer ayrıcalıklar elde etmek istiyorlardı.

TBMM bu görüşmelerde Misak-ı Milli sınırları içinde bağımsız yeni bir devletin kurulduğu, buna bağlı olarak da Osmanlılardan kalan kötü mirası üstlenmediğini kanıtlamak, milli egemenliği sınırlayıcı koşulları ortadan kaldırmak istiyordu.

  1. Kemal, bu görüşmelerde Ermeni Yurdu ve Kapitülasyonlar konusunda asla taviz vermemelerini istedi (ÖNEMLİ).

Konferansa Türkiye, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Yugoslavya katıldı. Boğazlarla ilgili konular görüşülürken, Sovyet Rusya ve Bulgaristan da hazır bulundular. ABD ise gözlemci olarak katılmıştır. Konferans üç önemli konuyu çözecekti.

  1. Türk – Yunan barışının esaslarını belirle­mek.
  2. Osmanlı Devleti’nin yerine, yeni Türk Devleti’ni ve onun haklarını tanımak.
  3. Osmanlı Devletinin yabancılara vermiş ol­duğu kapitülâsyonları kaldırmak.

Konferans görüşmeleri çok çetin geçti.

–  Borçlar meselesi,

–  Karaağaç,

–  Boğazlar,

–  Kapitülâsyonlar,

–  İstanbul’un İtilâf Devletlerince boşaltılması,

–  Irak sınırımızın belirlenmesi (Musul), konularında Türk heyetinin bütün iyi niyet çabalarına rağmen an­laşmaya varılamadı. Konferans 4 Şubat 1923’te dağıldı.

Konferans tekrar toplandığında Lozan Antlaşması imza­landı (24 Temmuz 1923).

Lozan Barış Antlaşması’nın Koşulları

  1. Sınırlar
  2. Güney Sınırı (Suriye): 20 Ekim 1921 tarihli Fransa ile imzalanan Ankara Antlaşması’nda belirlenen sınırlar kabul edildi.
  3. Güneydoğu Sınırı (Irak): Musul-Kerkük sorunundaki anlaşmazlıktan dolayı sınır belirlenmemiştir. Sınırın daha sonra (9 ay içinde) TBMM ile İngiltere arasında yapılacak ikili görüşmelerde belirlenmesine karar verilmiştir. Türkiye ile İngiltere arasında çözümlenemezse Milletler Cemiyeti’nin vereceği karara bırakılacaktı.
  4. Trakya Sınırı: Mudanya Antlaşması şartları kabul edildi. Meriç Nehri sınır oldu. Doğu Trakya Türkiye’ye, Batı Trakya Yunanistan’a bırakıldı.
  5. Bulgaristan Sınırı: İstanbul Antlaşması (1913) ve Nöyyi Antlaşması’nda (1919) belirlenen sınırlar kabul edildi. Meriç Nehri sınır oldu.
  6. Doğu Sınırı (İran): İran ile imzalanan Kasr-ı Şirin Antlaşması’ndaki (1639) sınır kabul edildi.
  7. Kuzeydoğu Sınırı: Moskova Antlaşması ve Sovyet Rusya’nın egemenliğindeki Kafkas Cumhuriyetleri arasında imzalanan Kars Antlaşması kabul edildi.
  8. Ege Adaları
  1. Kapitülasyonlar

Tümüyle kaldırıldı (Misak-ı Milli’ye uygun olarak çözüldü). Ekonomik bağımsızlık sağlanmış oldu.

  1. Borçlar

NOT: Türkiye Osmanlı’dan kalan tüm borçları 1954 tarihinde tamamen bitirmiştir.

  1. Savaş Tazminatı

Yunanlılar savaş tazminatı olarak Türklere Karaağaç kasabasını vereceklerdi. İtilaf Devletleri’nin, Türlerden istedikleri savaş tazminatı kabul edilmeyecekti.

  1. Azınlık Hakları

Bütün azınlıklar Türk uyruklu olarak kabul edildi. Azınlıklarla Türkler her alanda eşit sayılacaktır (Aynı eğitim ilkesi geçerlidir; Bulundukları ülkede serbestçe dolaşma hakkına sahip olacaklar; Manevi ve siyasi ayrım yapılmayacak; Yasalar önünde eşit olacaklar; Siyasi sistem içinde yer alacaklar; Kendi anadillerini konuşacaklar).

  1. Nüfus Mübadelesi

Türkiye’deki Rumlar ile Yunanistan’daki Türkler değiştirilecekler. Fakat “Batı Trakya Türkleri ile İstanbul Rumları bu değişimden ayrı tutulacak.” (tam olarak 1930 da çözümlendi).

  1. Yabancı Okullar

Türkiye yabancı okullar konusunu bir iç sorun sayarak görüşmeyi reddetmiştir. Bu okullar Türk Devleti’nin koyacağı kanunlara göre faaliyet gösterecektir. Türkiye’deki yabancı okullar Türk Milli Eğitimi’nin esaslarını kabul edecekti. Türk kanunlarına ve diğer okulların bağlı bulundukları tüzük ve yönetmelik hükümlerine uyacaklardır. Türk Hükümeti bu okulların öğrenimini düzenleyecektir.

  1. Boğazlar

NOT: Boğazlarla ilgili uluslar arası bir komisyonun varlığı milli bağımsızlığa aykırı bir durumdur. Bu durum 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile değişmiştir.

  1. Patrikhane Sorunu

Türk tarafının bütün çabalarına rağmen kaldırılamadı. Ortodoks Patrikhanesi’nin İstanbul’da kalmasına ama herhangi bir siyasi faaliyette bulunmamasına, yabancı kiliselerle ilişki kurmamasına karar verilmiştir. Patrik seçiminde Türkiye’nin hakkı yok ancak Yunanlıların hakkı vardı.

  1. İstanbul’un Boşaltılması

İtilaf Devletleri antlaşmanın imzalanmasından 6 hafta içinde boşaltılacaktır.

Lozan’da Çözümlenemeyen (Yarım Kalan) Konular:

Önemi:

  1. TBMM’nin Açılması (11 Ağustos 1923–1 Ekim 1927)

Nedenleri:

Seçimlere 1 Nisan 1923’te karar verilmiş ve 23 Nisan 1923’te gerçekleştirmiştir. 9 Ağustos 1923’te “Müdafaa-i Hukuk Grubu”, “Halk Partisi” adını almış, 11 Ağustos’ta da yeni yasama yılına başlanmıştır.

  1. TBMM; hukuk, ekonomi, eğitim ve toplum alanında devrim hareketlerini gerçekleştirmiş, eski yasama döneminden kalan sorunlar bu dönemde çözüme kavuşturulmuştur.

NOT: Lozan Barış Antlaşması’nın onaylanması, Cumhuriyet’in ilanı ve Ankara’nın başkent olması bu yasama döneminde olmuştur.

NOT: Bu yönleriyle II. TBMM İnkılâp Meclisi özelliğindedir.

Milli Sınırlardan Milli Ekonomiye:

Osmanlı Devleti’nde Ekonomik Yapı

Osmanlı Devleti’nde ulusal bir ekonomi bulunmamaktadır. Nedenleri:

İzmir (Türkiye) İktisat Kongresi (17 Şubat 1923)

Ülke ekonomisinin durumu Kurtuluş savaşında iyice bo­zulmuştu. Elde edilen askeri ve siyasi başarının bir ben­zeri ekonomik alanda da sağlanması şarttı.

Yeni Türk Devleti’nin ekonomiyi güçlendirmek, ekonomide izleyeceği yolu araştırmak, kalkınma hedeflerini belirlemek ve milli ekonominin kurulmasıy­la ilgili esasları belirlemek amacıyla 17 Şubat 1923’de İz­mir İktisat Kongresi toplandı. Bu kongreye çiftçi, tüccar, esnaf, sanayici ve işçi kesimlerinden toplam 1135 temsilci katıldı. Burada Misak-ı iktisadi (ekonomik ant) kabul edildi.

Kongrede alınan kararlar:

  1. Hammaddesi yurt içinde yetişen veya yetiştirilebilen sanayi dallarının kurulmalı, yabancı tekellerden kaçınılmalıdır.
  2. Sanayi özendirilmeli ve ulusal bankalar kurulmalıdır.
  3. Küçük işletmelerden büyük işletme ve fabrikalara geçilmelidir.
  4. Özel teşebbüse (çiftçilere) kredi sağlayan bir devlet bankası kurulmalıdır (devlet özel girişimciyi destekleyecek).
  5. Devlet ekonomik görevleri üstlenmelidir (Devletçilik ilkesi benimsenmiştir)
  6. Sanayinin her alanda geliştirilmelidir
  7. Milli sanayi kurulmalı ve ihracat teşvik edilmelidir.
  8. Yerli malı ve yerli sanayi teşvik edilmelidir.
  9. Ekonominin gelişmesi için planlı ekonomi uygulanmalıdır.
  10. İşçilerin durumu düzeltilmelidir.

Misak-ı İktisadi (Ekonomik And)

Büyük devletlere bağımlı olmadan kendi gücümüzle ve öz kaynaklarımızla kalkınma gerekliliğidir. Misak-ı İktisadi’nin kabul edilmesi sonucu; beş yıllık kalkınma planı (1934–1939) kabul edilmiş, sorunlar ele alınmış ve çözümler uygulanmaya başlanmıştır.

NOT: Özel sermaye birikiminin yetersizliği, yetişmiş iş gücünün azlığı gibi nedenlerle İzmir İktisat Kongresi’nde alınan kararlar amacına ulaşamamıştır. 

Ankara’nın Başkent Olması (13 Ekim 1923)

M.Kemal Sivas kongresinden sonra (27 Aralık 1919) temsil heyeti ile Ankara’ya gelmişti. Savaşı buradan yönetti, meclisi burada açtı. Ankara başkent gibi bir konumdaydı. M.Kemal Ankara’nın resmi olarak başkent olmasını istedi. Ankara, askeri ve coğrafi özellikleri de göz önünde bulundurarak 13 Ekim 1923 tarihinde tek maddelik kanun teklifi ile “Türkiye Devleti’nin başkenti Ankara’dır.” İfadesi anayasamızda yerini aldı.

Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923)

Nedenleri:

1923 Ekim ayının sonlarına doğru Fethi (Okyar) beyin başkanlığındaki hükümet istifa etti. Yeni hükümet kurma işi bunalıma dönüştü. Meclis Hükümeti sistemi seçimlerde sorun yaratıyordu. M. Kemal bu sorunu ortadan kaldırmak için Cumhuriyetin ilan edilmesini istiyordu.

Gelişmeleri yakından takip eden Mustafa Kemal yakın ar­kadaşlarını Çankaya köşküne davet etti. 28 Ekim akşamı yakın arkadaşlarının da görüşlerini aldıktan sonra “yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz” dedi. O gece Mustafa Kemal ile İsmet Paşa hazırladıkları kanun tasarısını ertesi günü meclise sundular. Aynı gün meclis, cumhuriyetin ilanını resmen kabul etti ve ilk cumhurbaşkanı da oy birliğiyle Mustafa Kemal seçildi.

Sonuçları:

NOT: Türkiye Cumhuriyetinin ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ilk başbakanı İsmet İnönü, ilk meclis başkanı da Fethi Okyar oldu.

NOT: Cumhuriyet’in ilanı ile 1921 Anayasası’nda esaslı değişiklikler yapılmış, Türkiye’nin hükümet şeklinin Cumhuriyet, dininin İslam, resmi dilinin Türkçe olduğu şeklindeki madde Anayasa’ya konulmuştur (1921 Anayasası laik değildir).

Çağdaş Devlete Doğru:

Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924)

Halifeliğin Kaldırılma Nedenleri

  1. Saltanatın kaldırılması ve Vahdettin’in ülkeyi terk etmesinden sonra TBMM, Abdülmecit Efendi’yi halife seçti. Çünkü kamuoyu henüz halifeliğin kaldırılmasına hazır değildi. Ama Cumhuriyet’in ilanı ve devlet başkanının seçilmesi ile halifeliğin rolü kalmamıştı.
  2. Saltanatın kaldırılması ve Cumhuriyet’in ilanından sonra eski rejim taraftarlarının ve devrimlere karşı olanların sığınabilecekleri tek güç olarak halifelik kalmıştı.
  3. Bazı TBMM üyeleri, halifeyi milletin üstünde görmeye başlamışlar, “TBMM halifenin, halife de TBMM’nindir” şeklinde propagandalara girişmişlerdi.
  4. Halifelik makamı, Milliyetçilik ve Ulusal Egemenlik anlayışına ters düşmekteydi.
  5. Türkiye, çağdaşlaşma yolunda olduğuna ve laikliği amaçladığına göre halifeliğin böyle bir rejimde yeri yoktu.
  6. Abdülmecit Efendi, zamanla padişah gibi davranmaya, hatta saltanat için propaganda yapmaya başlamıştı.

1 Kasım 1922’de saltanat ve halifelik birbirinden ayrılarak saltanat kaldırıldı ve halifeliğin yetkileri dinî konularla sınırlandırıldı. Vahdettin’in ülkeyi terk etmesinden sonra, Osmanlı sülâlesinden Abdülmecit Efendi, TBMM tarafından halife seçildi. Kendisine sadece Müslümanların halifesi unvanını kullanması bildirildi. Halife olan Abdülmecit Efendi’nin, zamanla hükümetin talimatlarının dışına çıktığı görüldü. Kendisini devlet başkanı gibi görmeye başladı. Bu durum ise yeni rejim için bir huzursuzluk kaynağı oluyordu. Buna karşı derhal tedbir alınması gerekiyordu. Ayrıca Türkiye’de gerçekleştirilmesi düşünülen inkılâpların yapılabilmesi için halifeliğin kaldırılması zorunlu idi.

Bu sebeplerden dolayı 3 Mart 1924’te TBMM’de kabul edilen bir kanunla halifelik kaldırıldı. Aynı gün;

Halifeliğin Kaldırılmasının Sonuçları                                                                                                                     

Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) Kanunu ve Medreselerin Kaldırılması (3 Mart 1924):

Osmanlılarda en önemli eğitim kurumları medreselerdi. Osmanlı devletinin yenileme ve çöküş dönemlerinde di­ğer kurumlar gibi medreseler de bozulmuştu. Tanzi­mat’tan itibaren batı tarzında eğitim veren modern okullar açılmış­tı. Aynı zamanda devlet kontrolü dışında eğitim yapan azınlık ve yabancı ülkelerin okulları da bulunmaktaydı. Bu nedenle Osmanlı’da eğitimde birlik yoktu, kültürel anlamda ikilik vardı.

Osmanlı Devleti’nde eğitim kurumları çağın gerisinde kalmıştı. Çağdaş ve modern bir Türkiye için eğitimin çağdaşlaşması ve la­ikleşmesi gerekiyordu. Bu amaçla eğitim alanında inkılâplar yapıldı.Bunun ilk öncülüğünü de Tevhit-i Tedrisat (Öğretim Birliği) Ka­nunu aldı (3 Mat 1924).

Tevhid-i Tedrisat Kanunu İle;

Milli Eğitimin Esasları:

  1. Öğretim birliğinin sağlanması
  2. Eğitimde erkek ve kız çocuklarının eşitliğinin sağlanması (karma eğitim)
  3. Öğretimin yaygınlaştırılması ve kolaylaştırılması
  4. Eğitimde fikir ve hareketin birlikte yürütülmesi
  5. Eğitim programlarının, sosyal hayatın ve çağımızın ihtiyaçlarını karşılayacak özellikte olması
  6. Eğitim programlarının milli ve bilimsel olması
  7. Eğitim ve öğretimde disiplinin sağlanması
  8. İlköğretimin zorunlu ve parasız olması
  9. Görev ve sorumluluklarını bilen yetenekli öğretmenlerin yetiştirilmesi

Maarif Teşkilatı Hakkında Kanunun Çıkarılması (2 Mart 1926)

Bu kanunla laik eğitim anlayışı benimsendi. İlk ve orta öğretim programları milli ve çağdaş esaslara göre yeniden düzenlendi. Eğitim çağdaşlaştırıldı.

NOT: Bu yasa günümüz eğitim sisteminin temellerini atmıştır.

Çok Partili Demokratik Hayat:

Demokrasilerin düzgün işleyebilmesi için birden fazla partiye gerek vardır. Siyasi partiler demokratik hayatın ve çoğulculuk sisteminin vazgeçilmez unsurlarıdır M. Kemal Türk milleti için en uygun yönetim şeklinin çok partili sisteme dayalı cumhuriyet ve demokrasi anlayışı olduğunu biliyordu. Çok partili demokratik rejimlerde halk, siyasi partiler aracılığıyla kendi düşüncelerini serbestçe ifade etme özgürlüğüne sahipti. Ayrıca muhalefet partileri iktidar partisini denetleme yetkisine de sahip oluyordu. . M. Kemal bu nedenle çoklu parti için çalışmaların başlanmasını istiyordu. M. Kemal çok partili hayata geçişe öncülük etmiş, ilk siyasi partiyi kurmuşlardır.

  1. Kemal’in isteği ile çok partili rejim denemeleri için kurulacak partiler ülke rejimini tehdit edince çok partili rejim denemelerine bir süre ara verilecek. 1946’da Demokrat Parti kurulması ile çok partili hayat başlayacak. 1950’ya kadar Cumhuriyet Halk Fırkası iktidarda kaldı.
  1. a) Cumhuriyet Halk Fırkası (9 Eylül 1923)

Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı döneminde “Anadolu ve Rumeli Müdafaa­yı Hukuk” grubunu kurdu. Bağımsızlığın kazanılmasıyla görevini tamamlayan bu grup daha sonra Atatürk’ün emriyle Halk fırkası adını aldı.           (9 Eylül 1923). Cumhuriyetin ilanından sonra ise ismi değiştirilerek Cum­huriyet Halk partisi oldu. Böylece cumhuriyet tarihinin ilk siyasi partisi kurulmuş oldu. Partinin başkanı M. Kemal oldu. Partinin programı, M. Kemal’in yapmayı planladığı yenilikleri kapsıyordu. 1950 yılına kadar sürekli iktidarda kalmıştır.

Özellikleri:

NOT: M. Kemal, başlangıçta asker olup milletvekili olanlardan ya siyasete ya da orduya geri dönmelerini istemiştir. Böylece ordu siyasetten ayrılmıştır.

  1. b) Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (17 Kasım 1924)

Cumhuriyetin ilanından sonra mecliste, yönetimdeki Cumhuriyet Halk Fırkası’na karşı bir muhalefet oluştu. CHP’nin meclis üzerinde baskı yaptığı iddia ediliyor, bu baskının kaldırılması isteniyordu.

Bu parti, kurtuluş savaşında Atatürk’le aynı saflarda bu­lunmuş olan bir grup sivil ve asker tarafından kuruldu. Bu kişiler Kazım Karabekir (partinin başkanı) Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Adnan Adıvar’dı.

Atatürk yeni kurulan partiyi olumlu karşıladı. Çünkü de­mokrasilerde çok parti olmalıydı. Aynı zamanda hüküme­tin denetlenmesi için de muhalefet partilerinin bulunması gerekliydi. Demokrasinin yerleşmesi için bu gerekliydi.

Özellikleri:

Terakkiperver Cumhuriyet fırkası demokratik hayatı be­nimsemekle beraber dini inanışlara saygılıyız görüşüne de ağırlık veriyordu. Programında “Parti dini inançlara saygılıdır” görüşünün yer alması cumhuriyet karşıtlarının parti içinde toplanmasına neden oldu. Kısa zamanda amacından sapan parti, aynı zamanda inkılâpları benimsemeyen kişilerin sı­ğınabileceği bir yer durumuna geldi. Doğuda çıkan Şeyh Sait ayaklanmasında, partinin bazı yöneticilerinin de rolü olduğu gerekçesiyle, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatıldı (5 Haziran 1925). Henüz çok partili hayata geçme zamanının gelmediği anlaşıldı.

Şeyh Sait Ayaklanması (13 Şubat 1925)

Sebepleri:

Şeyh Sait adında bir kişi, etrafına topladığı cahil kişilerle hükümete karşı ayaklandı. İsyanın amacı; Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak ve Osmanlı devlet düzenini geri getirmekti. Ayaklanma, 13 Şubat 1925’te Diyarbakır-Ergani ilçesinin Piran köyünde başlayarak kısa sürede Elazığ, Erzurum, Muş, Bitlis ve Diyarbakır’da etkili oldu, bölgeye yayıldı. İngilizler isyancılara silah ve cephane yardımında bulundu. Ali Fethi Okyar Hükümeti isyanın bastırılmasında başarılı olamayınca istifa etti. Yeni hükümeti kuran İsmet Paşa aldığı askeri ve siyasi önlemlerle isyanı bastırdı.

Alınan Önlemler:

Sonuçları:

NOT: Şeyh Sait ayaklanması cumhuriyete ve inkılâplara karşı yapıl­mış ilk büyük isyandır.

  1. c) Serbest Cumhuriyet Fırkası (12 Ağustos 1930):

1929–1930 yılında, Dünyada büyük bir eko­nomik kriz yaşandı. Ülkemiz de bundan etkilendi. Hükü­metin ekonomik programı bazı milletvekilleri tarafından eleştirildi. Mustafa Kemal “yeni bir parti kurulursa hükümet daha iyi denetlenebilir” diyordu. Ekonomik bunalımlar karşısında yeni çözümlerin ortaya konmasını, iktidarın daha iyi denetlenmesini, halkın görüşlerinin tam yansımasını, demokrasinin daha sağlıklı işlemesini istiyordu. Bu amaçla yakın arkadaşı Fethi Okyar’a yeni bir parti kurmasını istedi. Böylece Türki­ye’nin üçüncü partisi olan Serbest Cumhuriyet Fırkası Fethi Okyar’ın başkanlığında kuruldu (12 Ağustos 1930).

Özellikleri:

Demokrasinin gereği olarak kurulan bu parti kısa sürede laikliğe karşı olanların toplandığı bir parti haline geldi.

Fethi Bey, partinin devlet için tehlikeli olmaya başlaması üzerine partiyi kapatmak zorunda kaldı (17 Kasım 1930).

Menemen Olayı (23 Aralık 1930)

Sebepleri:

Derviş Mehmet adındaki kişi, etrafına topladığı cahil insanlarla “Şeriat isteriz!” sloganıyla 23 Aralık 1930’da İzmir-Menemen’de ayaklandılar. Ayaklanmayı bastırmak isteyen Öğretmen Asteğmen Kubilay, isyancılar tarafından şehit edildi.

Bunun üzerine Menemen’e askeri birlikler gönderilerek ayaklanma bastırıldı, isyancılar yargılanarak cezalandırıldı.

NOT: Cumhuriyete ve laik düzene karşı girişilen ikinci büyük gerici ayaklanmadır.

NOT: Türkiye’de laik devlet düzeninin henüz yeterince olgunlaşmadığı, çok partili hayata geçmek için henüz elverişli ortamın oluşmadığını ortaya koymuştur. M. Kemal, bu olaydan sonra çok partili siyasi yaşama ara vermiştir.

NOT: Ülkemizde çok partili siyasi hayata tam olarak 1946 yılında geçilmiştir.

NOT: 1946 yılına kadar devlet tek parti ile yönetilmek zorunda kaldı. Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan Cumhuriyet Halk Partisi’nden ayrılıp Demokrat Parti’yi kurdular. 1946 yılında Cumhuriyet Halk Partisi seçimleri kazandı. 1948 yılında Millet Partisi kuruldu. 1950 yılındaki seçimleri Demokrat Parti kazandı.

Çağdaş uygarlığa Doğru Adımlar:

  1. Kılık Kıyafet Kanunu (3 Aralık 1934) ve Şapka Kanunu (25 Kasım 1925)

Kılık kıyafet insanların hayat tarzlarını ve kültürlerini yan­sıtır. Osmanlı Devleti zamanında giyimde birlik yoktu. Osmanlı devletinde giyim kuşam her milletin kendi örfüne göre düzenlenirdi. II. Mahmut devlet adamları ve askerler arasında kıyafet birliği sağlamaya çalıştı.

  1. Kemal, Türk insanının çağdaş bir görünüm kazanması ve giyimde birliğin sağlanması için çalışmalar yaptı. Ata­türk Kastamonu’ya yaptığı gezide şapkayı tanıttı. 25 Ka­sım 1925’te de şapka kanunu çıkarıldı.

1934 yılında çıkarılan başka kanunla da din adamlarının, ibadet yerlerinin dışında dini kıyafetle gezmesi yasaklan­dı. Sadece en büyük din görevlileri kıyafeti ile dolaşabilecekti. (Diyanet İşleri Başkanı, Rum ve Ermeni Patrikleri, Hahambaşı gibi)

Kadınlarla ilgili herhangi zorlama ve kanun çıkarılmadı, Türk kadını çarşaf ve peçeyi atıp zamanla modern kıyafeti benimsediler.

NOT: Kılık-kıyafet düzenlenmesi çalışmaları çağdaşlaşma ile ilgilidir. 

  1. Takvim saat ve ölçülerde değişiklik

Batılı ülkelerle olan ekonomik ve ticari ilişkileri geliştirmek, resmi ilişkileri kolaylaştırmak ve ticari ilişkilerde birlik sağlamak amacıyla bazı düzenlemeler yapıldı.

Bu yeniliklerle iç piyasada alışveriş canlanırken, milletle­rarası ticarette büyük kolaylık sağlandı. Ticaret ve ekonomi alanlarında işlemler kolaylaştırıldı.

  1. Tekke ve Zaviye ve Türbelerin Kapatılması (30 Kasım 1925)

Tarikat; tanrıya ulaşmak için izlenen yolların her birine denir. Tekke; tarikat üyelerinin toplandığı eğitim yerleridir. Zaviye; tekkenin daha küçüğüdür.

Tekke ve zaviyeler Osmanlı devletinde tarikatların faali­yet yaptığı yerlerdi. Osmanlı devletinin son zamanlarında Tekke ve zaviyeler esas görevlerinden uzaklaştılar. Hal­kın din duygularının istismar edildiği yerler haline geldi. Ulusal egemenlik anlayışına karşı idiler. Din işlerinin yanında siyasi alanda da etkili bir duruma gelmişlerdi. Atatürk ilke ve inkılâplarına ters düşüyor, milli birlik ve bütünlüğe zarar veriyorlardı. Laik bir devlet olan Türkiye Cumhuriyetinde böyle kuru­luşların yeri olamazdı.

30 Kasım 1925’te çıkarılan bir ka­nunla Tekke ve Zaviyeler kapatıldı. Şeyh, derviş, mürit, dede gibi un­vanlar da yasaklandı.

NOT: Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması toplumun laikleşmesi yolunda atılan önemli bir adımdır.

HUKUK VE AİLE:

Hukuk vatandaşların devletle ve birbirileriyle olan ilişkilerini düzenleyen kurallar bütünüdür.

1- 1921 Anayasasının Kabulü (Teşkilat-I Esasiye) 20 Ocak 1921

— Yeni Türk devletinin ilk anayasası olan Teşkilat-ı Esasiye 20 Ocak 1921 tarihinde TBMM’de kabul edilmiştir. Bu anayasa kısa ve öz olarak hazırlanmıştır. Çünkü bu dönemde Kurtuluş Savaşı devam ediyordu. Bu anayasa daha çok TBMM’nin Anadolu’daki etkinliğini sağlamak amacıyla hazırlanmıştır.

— 1921 Anayasası’nda “Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir.” Maddesi ile ilk defa millet devlet yönetiminde yasal olarak söz ve karar sahibi olmuştur. TBMM’nin üstünde bir güç olmadığını vurgulamıştır.

—1921 Anayasası’na göre Güçler Birliği ilkesi kabul edilmiştir. Buna göre kanun yapma, yürütme yetkisi ve yargı milletin tek temsilcisi olan TBMM’ye verilmiştir. Bu madde Kurtuluş Savaşı yıllarında daha çabuk karar alabilmek için uygulanmıştır.

—1921 Anayasasında devletin şekliyle ilgili bir hüküm yoktur. Millî egemenlik anlayışının doğal sonucu olan cumhuriyet adının konması sonraya bırakılmıştır.

— Seçimlerin 4 yılda bir yapılması hükme bağlanmıştır.

— 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet ilân edilince 1921 Anayasası’na “Türkiye devleti bir Cumhuriyettir” maddesi eklenmiştir.

2- 1924 Anayasası

Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasından sonra hazırlanmıştır. 1924 Anayasası’nda ulusal hâkimiyet, TBMM’nin üstünlüğü, tek meclis ve “Güçler birliği ilkesi”, Cumhurbaşkanı’nın ve milletvekillerinin TBMM’den ve 4 yıl için seçilebileceği, üst üste aynı kişinin Cumhurbaşkanı seçilebileceği, yargı hakkının bağımsız mahkemelerde olduğu, Cumhuriyet rejiminin değişmezliği ve Danıştay’ın kurulması, seçme ve seçilme hakkının yalnız erkeklere tanınması gibi maddeler vardı. “devletin dini İslam, dili Türkçe ve başkenti Ankara’dır” maddesi yer almıştır. Devletin dininin belirtilmesi bu anayasanın laik olmadığını gösterir.

1924 Anayasası’nda da 1960 yılına kadar düzenlemeler olmuştur.

1924 Anayasası’nda Yapılan Değişiklikler

  1. 1928 yılında “devletin dini İslam’dır” maddesi çıkarıldı.
  2. 5 Aralık 1934 yılında kadınlara seçme-seçilme hakkı tanındı.
  3. 5 Şubat 1937 yılında CHP’nin “altı oku” Anayasaya alındı.
  4. Çiftçilerin topraklandırılması ve ormanların devletleştirilmesine ilişkin hükümler yer aldı.

NOT: 1924 Anayasası’nda yargı biçimsel olarak bağımsız hale getirilmiş, bu nedenle güçler birliği devam etmiş. Güçler ayrılığı sistemi gerçek anlamda 1961 Anayasası ile kabul edilmiştir.

3- Türk Medeni Kanununun Kabulü (17 Şubat 1926)

Kişilerin hakları, borçları, aile kurması, bunun işleyişi, evlenme, boşanma, miras ve kişilerin birbiri ile ilgili işlemleri medeni hukuk kapsamındadır.

Osmanlı Devleti’nde hukuk kuraları din kurallarına ve örfe dayanıyordu. Hukukta birlik yoktu. Avrupa devletlerinde modern hukuk kuralları uygulanırken Osmanlı Devleti’nde Tanzimat döneminde dini ve örfi kurallara dayalı “MECELLE” adı verilen kanun hazırlanmıştı. (Ahmet Cevdet Paşa tarafından) Mecelle toplumun ihtiyaçlarına cevap veremediği için 17 Şubat 1926 İsviçre Medeni Kanunundan alınarak bir medeni kanun hazırlandı. 4 Ekim 1926’da yürürlüğe girdi.

İsviçre Medeni Kanunu’nun Alınma Nedenleri

Medeni Kanun’un Getirdiği Yenilikler

  1. Aile hukukunda kadın-erkek eşitliği sağlandı.
  2. Resmi nikâh ve tek kadınla evlilik esası kabul edildi.
  3. Boşanma hakkı kadına da verildi.
  4. Tek kadınla evlilik kararlaştırılmış, modern Türk ailesi kurulmuş.
  5. Mirasta kadın erkek eşitliği sağlandı.
  6. Mahkemelerdeki şahitlikte kadın erkek eşitliği getirildi.
  7. Kadınlara istediği mesleğe girebilme hakkı tanındı.
  8. Boşanma durumunda çocukların hakları güvence altına alındı.
  9. Patrikhanenin din işleri dışında başka işlerle uğraşması yasaklanmıştır.
  10. Patrikhane ve konsoloslukların mahkeme kurmaları yasaklanmıştır.

NOT: Medeni Kanun ile kanunlar TC’nin bütün vatandaşlarına uygulanmış, hukukta birlik sağlanmış, vatandaşlar arasında din ve mezhep farkı gözetilmemiştir.

NOT: Türk Medeni Kanunu, kadınlara siyasi haklar vermemiştir.

Türk Kadınlarına Siyasal Hakların Verilmesi

NOT: Türk kadınları, birçok Avrupa ülkesindeki kadınlardan daha önce siyasi haklar elde etmişlerdir.

Hukuk alanında diğer yenilikler:

Türk Ceza Kanunu: İtalya’dan alınıp hazırlanmıştır.

Borçlar Kanunu: İsviçre’den alındı.    

Türk Ticaret Kanunu: Almanya’dan alındı.

REJİM KARŞITI İSYANLAR:

Şeyh Sait isyanı (1925)

Kabotaj Bayramı

Ülkemizde Cumhuriyetten önce ticaretin çoğunluğu gayrimüslimler tarafından yürütülüyordu. Deniz taşımacılığının çoğu da gayrimüslimlerde idi. Cumhuriyetin ilanından sonra liman, tersane vs. millileştirilmesi amacıyla 19 Nisan 1926’da Kabotaj Kanunu çıkarıldı. 1 Temmuz 1926’da yürürlüğe giren bu kanunla Türk kıyılarında deniz taşımacılığı, limanlar arasında gemi işletmeciliği ve taşımacılığı Türk vatandaşlarına ve Türk bayrağı taşıyan Türk gemilerine verildi. Türk kara sularında yalnız Türk gemileri yolcu ve mal taşıyabilecekti.

Mustafa Kemal’e Suikast Girişimi (16 Haziran 1926)

Şeyh Sait ayaklanmasının bastırılması ve Terakkiperver Cumhuriyet fırkasının kapatılmasından sonra cumhuriyete karşı olanlar, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın ileri gelenleri ile eski İttihat Terakki Partisi’nin bazı üyeleri Mustafa Kemal’e bir suikast düzenle­meye karar verdiler. Suikast planını Mustafa Kemal Pa­şanın İzmir’e geleceği gün gerçekleştireceklerdi.

Bu plan Mustafa Kemal’in İzmir’e yapacağı gezinin bir gün gecikmesi üzerine suikastçıları kaçıracak kayıkçının itirafı ile ortaya çıktı. Suikastçılar silahla­rıyla birlikte yakalandılar ve İstiklal Mahkemesi’nde gerek­li cezaya çarptırıldılar.

Mustafa Kemal suikast girişimi sonrasında: “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacak, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” demiştir.

Bir Devrin Analizi: NUTUK                                                                                                                                    

Mustafa Kemal 15 Ekim 1927’de Mecliste 6 gün süren konuşmasında 1919–1927 yılları arasındaki gelişmeleri anlatmıştır. Sonradan “Nutuk, Büyük Nutuk, Söylev” adıyla tarihimizde yerini almıştır. M. Kemal bu konuşmasında; Osmanlı Devleti’nin son günlerini, Milli Mücadele yıllarını ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu anlatmıştır.

  1. Kemal Nutuk’u “1919 senesi Mayıs’ın 19. günü Samsun’a çıktım” sözleriyle başlayıp; Türk gençliğine seslenişle bitirmiştir.
  2. Kemal Nutuk’la ülkeyi nasıl kurduklarını ve hedeflerini anlatmıştır.
  3. Kemal Nutuk’ta olayları üç aşamada ele almıştır:

1- Birinci aşama: 19 Mayıs 1919’dan 23 Nisan 1920 TBMM’nin açılışına kadar kısmı,

2- İkinci aşama: 23 Nisan 1920’den 29 Ekim 1923 Cumhuriyetin ilanı dönemini,

3- Üçüncü aşama: 29 Ekim 1923’ten 1927 tarihlerini kapsayan Cumhuriyet dönemini anlatmıştır.

Nutuk yalnız geçmiş devrin bir hikâyesi olarak dünümüzü anlatmakla kalmayıp, yakın tarihimizden alınan ibret dolu tecrübelerle, milli varlığımızın bugününe de yarınına da ışık tutabilen bir değer taşımaktadır. İç ve dış tehditlere karşı Türk gençliğine yol gösterici niteliktedir. Kuvay-i Milliye ruhunun doğuşu, bağımsızlık ve çağdaşlaşmanın yol göstericisidir. Bağımsızlık mücadelesi veren devletlere ışık tutmaktadır.
Harf İnkılâbı’ndan Millet Mektepleri’ne

Yeni harflerin kabulü (1 Kasım 1928):

Türkler tarih boyunca Göktürk, Uygur, Kiril, Arap, Latin alfabelerini kullanmışlardır.

Türkler İslam’ı kabul edince eski alfabelerini bırakıp Arap harflerini kullanmaya başladılar. Arapça Türkçenin ses yapısına uygun değildi, öğrenilmesi, okuması ve yazması zor bir dildi. Türk insanına uymuyordu. Bu nedenle okuma-yazma bilenlerin sayısı azdı.

Eski Osmanlıcanın okumadaki güçlükleri, okur-yazar ora­nını düşürmüştü. Mustafa Kemal okuma yazmanın yay­gınlaştırılması ve çağdaşlaşma için Latin alfabesinin kul­lanılmasını istiyordu. Latin harflerinden yararlanılarak, Türk dilinin yapısına uygun Türk alfabesi hazırlandı, 1 Kasım 1928’de kabul edildi.

Yeni Türk alfabesini tanıtmak ve okuma yazmayı yaygınlaştırmak amacıyla Millet Mektepleri açıldı. M. Kemal başöğretmen seçildi (24 Kasım 1928)

Mustafa Kemal okur-yazar oranını arttırmak ülkeyi cehaletten kurtarmak için 7’den 70’e herkese okuma öğretmek için Mahalle Mektepleri’ni kurdurmuş. Buralarda halkın okuma yazma öğrenmesi için çalışmalar yaptırmıştır.

Bütün bu çalışmalar sonucu toplumda okur-yazar oranı hızla artmıştır.

Mili Kültürümüz Aydınlanıyor:

Türk Tarih Kurumunun (TTK) açılması (15 Nisan 1931)

Osmanlı Devleti’nde sadece Selçuklu ve Osmanlı tarihiy­le birlikte İslam tarihi okutuluyordu. (Tarih anlayışı üm­metçi). Mustafa Kemal, Türklerin İslamiyet’ten önce de büyük devletler kurduğunu belirterek Milliyetçilik esasına dayalı Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’ni kurdu. Daha sonra cemiyet Türk Tarih Kurumu adını aldı.

Amaçları;

NOT: TTK’nın kurulması ile ümmetçi tarih anlayışı yerini ulusal tarih anlayışı almıştır. İslam öncesi tarih araştırmacılığı başlamış, Anadolu’nun eski tarih ve uygarlığı araştırılmış, arkeoloji ve müzecilik gelişmeye başlamıştır.

 Türk Dil Kurumunun  (TDK)Açılması (12 Temmuz 1932)

Osmanlı Devleti’nde Osmanlıca ve Türkçe dilleri konuşuluyordu. Ülkede farklı diller konuşulduğundan dil birliği yoktu. Osmanlıca ağır bir dildi. Mustafa Kemal Türkçeyi yaban­cı dillerin etkisinden kurtarmak amacıyla Türk Dil Kurumu­’nu kurdu.

Amaçları;

NOT: Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’nun kurulması mil­liyetçilik ilkesine yönelik inkılâplardır.

Atatürk hastalanınca İş Bankası payından Türk Dil ve Tarih kurumlarına eşit miktarda pay bırakmıştır. Bu da M. Kemal’in Türk kültürüne verdiği değeri gösterir.

Kubilay Olayı (Menemen Olayı) 23 Aralık 1930                                                                                                   

Bir Cumhuriyet Kenti: M. Kemal Ankara’nın Cumhuriyete yakışır bir şehir olması için çabalar harcamıştır. Ankara’da fakülteler, üniversiteler kurmuş, şehrin planlı gelişmesi için yarışma düzenlemiş, 1928 yılında. Yarışmayı Alman Mimar Hermann Jansen (Herman Yansen) kazanmıştır. Ankara’nın gelecek 50 yılı düşünülerek 300 bin nüfuslu şehir planı yapmıştır. Ankara’yı bahçelerle yeşilliklerle kaplı bahçe şehir olarak planlamıştır.

Çağdaş Üniversite yolunda:

Osmanlı zamanında kurulan Darülfünun (İstanbul üniversitesi) çağın gereklerine uygulanması için M. Kemal İsviçreli bilim adamı Malche’den rapor istemiş.

1 Kasım 1933’te Mecliste üniversite reformlarını açıklamış bu doğrultuda Darülfünun yerine modern eğitime uygun olan İstanbul Üniversitesi açılmıştır. Tıp, hukuk, fen ve edebiyat fakültesi ve sekiz enstitüden oluştu. Dışarıdan getirilen öğretim üyeleri ile de modern ve bilimsel eğitim başlatıldı. İstanbul Üniversitesi kendinden sonra açılacak üniversiteler örnek oldu.

Devlet Toplum El Ele:

Milli Mücadelen çıkan halkın sağlık sorunlarını çözmek için 1892’de kurulmuş olan Aşı Evleri kaldırılarak yerine 1928 yılında “Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü” kuruldu. İlk Hıfzıssıhha Enstitüsüne Sağlık Bakanı Refik Saydam’ın adı verildi.

Hıfzıssıhha Enstitüsü’nde; serum üretimi (1932), çiçek aşısı (1934) ülke ihtiyacını karşılayacak düzeye getirildi, kuduz serumu (1937) üretilmeye başlandı.

Verem o dönemde yaygın bir hastalıktı. Bu amaçla: 1923’te Behçet Uz’un girişimiyle İzmir Veremle Mücadele Cemiyeti; 15 ağustos 1924’te İstanbul’da Sanatoryum; 1925’te İzmir’de veremle mücadele için ilk Dispanser; 1927’de İstanbul Veremle Mücadele Cemiyeti; 1930’da “Umumi Hıfzıssıhha Kanunu” çıkarıldı. Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ile veremlilerin ihbar edilmesi ve önlem alınması ile ilgili kanundur.

Behçet hastalığını ilk kez 1937 yılında Hulusi Behçet tanımladığı için hastalık onun adıyla anılır.

Kurulan diğer kurumlar: Kızılay, Yeşilay, Verem Savaş Dernekleri Çocuk Esir­geme Kurumu gibi sosyal kuruluşlar kuruldu.

Modern Tarımın Doğuşu:

Tarım milli ekonominin temeli kabul ediliyordu. Bu alanda gelişme sağlamak için köylünün durumunu iyileştirmek gerekiyordu. Bu amaçla yeni kurulan devlet şu tedbirleri aldı.

Atatürk Orman Çiftliğinin Kuruluş amacı:

Az Zamanda büyük İşler Yaptık

Mustafa Kemal Cumhuriyetin 10. Yılında yaptığı konuşmada kısa zamanda ne kadar büyük işler yaptığını Onuncu yıl Nutku’nda dile getirmiştir. Ülkemizin kısa sürede toparlanıp gelişmekte olduğunu ve ülkemizin hedefinin Çağdaş uluslar seviyesine çıkması gerektiğini vurgulamıştır konuşmasında.

Sanat ve Spor

Atatürk sanat ve spora çok büyük önem vermiştir. “Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, Bakan olabilirsiniz; hatta Cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat sanatkâr olamazsınız.” Sözü ile sanata verdiği önemi vurgulamış. Ülkemizde müzik resim heykel gibi sanat dallarının gelişmesi için elinden gelen çabayı göstermiş. Güzel sanatlarla ilgili okullar açılmasını sağlamıştır.

“Spor, yalnız beden kabiliyetinin bir üstünlüğü sayılmaz. İdrak ve ahlak da bu işe yardım eder. Zekâ ve kavrayışı kısa olan kuvvetliler, zekâ kavrayışı yerinde olan daha az kuvvetlilerle başa çıkamazlar. Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim.” diyerek spora verdiği önem ve sporcunun nasıl olması gerektiğini vurgulamıştır.

  1. Kemal, 1928 yılında Güzel Sanatlar Akademisi, Ankara, İzmir ve İstanbul’da konservatuarlar açılmasını sağlamıştır.

Çağdaş Türk Kadını

Kadın hakları daha çok 19. Yüzyıldan sonra dünyada yankı bulmaya ve gelişmeye başlamıştır. M. Kemal Kurtuluş Savaşında Mehmetçikle birlikte savaşan Türk kadınını her zaman önemsemiş. Çağdaş Türkiye’de kadının erkekle eşit haklara sahip olabilmesi için çalışmıştır. Medeni kanun, Belediye seçimlerine ve milletvekilliği seçimlerine katılabilmesi için çalışmış. Türk kadını çoğu Avrupa kadınından önce seçme seçilme hakkını elde etmiştir.

  1. Kemal aşağıdaki sözleri ile Anadolu kadınına verdiği önemi vurgulamıştır: “Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadını kadar emek verdim diyemez. Erkeklerden kurduğumuz ordumuzun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir. Çift süren, tarlayı eken, kağnısı ve kucağındaki yavrusu ile yağmur demeyip, kış demeyip cephenin ihtiyaçlarını taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakâr, o ilahi Anadolu kadını olmuştur. Bundan ötürü hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı, şükranla ve minnetle sonsuza kadar aziz ve kutsal bilelim.”

Soyadı Kanunu (21 Haziran 1934)

Osmanlı toplumunda soyadı yoktu. Genellikle insanlar la­kapları, aile unvanları ve doğduğu yerlere göre anılıyorlardı. Bu durum res­mi işlerin (tapu, okul, askerlik, mahkeme, miras gibi) yürütülmesinde büyük zorluklar doğuruyordu. Bu karışıklıkları önlemek, kişilerin birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerinde kolaylık sağlanması amacıyla 21 Haziran 1934’de Soyadı Kanunu çıkarıldı. Bu kanuna göre; her aile bir soyadı alacak, soyadları Türkçe olacak, rütbe, memurluk, yabancı ırk, millet adları ile ahlaka aykırı ve gülünç kelimeler soyadı olarak kullanılamayacaktı. Aynı yıl kabul edilen başka bir kanunla; Molla, Hoca, Hacı, Hafız, ağa, hoca efendi, bey, paşa, hanım, hanımefendi vb. gibi unvanlar yasaklandı. Çünkü bu unvanlar halkı sınıflara ayırarak sanki ayrıcalıklı konumuna taşıyordu. Amaç halk arasında eşitliği sağlamaktır. Aynı kanunla, eski Osmanlı idarecilerinin verdiği tüm nişan, madalya ve rütbeleri taşımak yasaklandı.

Soyadı Kanunu’yla sosyal hayat düzene ve rahatlığa ka­vuştu. Soyadı Kanunu, Halkçılık ilkesi doğrultusundadır. Çağdaşlaşmaya yöneliktir.

NOT: TBMM, Mustafa Kemal’e de Atatürk, İsmet Paşa’ya ise İnönü so­yadını verdi.

Siyasi Alanda İnkılâplar Hukuk Alanında İnkılâplar Eğitim ve Kültür Alanında İnkılâplar Toplumsal Alanda İnkılâplar Ekonomi Alanında

İnkılâplar

– Saltanatın kaldırılması (1922)

– Ankara’nın başkent olması (1923)

– Cumhuriyet’in

ilanı (1923)

– Halifeliğin kaldırılması (1924)

– Çok partili rejim denemeleri

– 1921 ve 1924

Anayasası

– Türk Medeni   Kanunu (1926)

– Türk Ceza Kanunu

– Borçlar kanunu

– İcra ve İflas kanunu

 

– Tevhid-i Tedrisat Kanunu (1924)

– Medreselerin kapatılması (1926)

– Harf İnkılabı (1928)

-TTK’nın açılması (1931)

-TDK’nın açılması  (1932)

– Üniversitelerin açılması

– Tekke ve Zaviyelerin kapatılması (1925)

– Şapka Kanunu (1925)

-Miladi takvim ve ulusal saatin kabulü (1925)

– Ölçü ve tartılarda değişiklik (1931)

– Soyadı Kanunu (1934)

– 1930 Kadılara belediye seçimlerine katılması

-1934 kadınların milletvekili seçilebilmesi

– İzmir İktisat Kongresi (1923)

– Aşar Vergisinin kaldırılması 1925

-Kabotaj Kanunu 1926

– Teşvik-i Sanayi Kanunu 1926

– 1934 Birinci Kalkınma Planı

– 1937 İkinci Kalkınma Planı

 

Ticaret Alanında Gelişmeler

Sanayi ve Madencilik Alanında Gelişmeler                                                                                                                                                                                                                    

 

Bayındırlık ve Ulaştırma Alanlarındaki Gelişmeler

ATATÜRK DÖNEMİ DIŞ POLİTİKA (1924–1939)

Atatürkçü Düşüncede Milli Dış Politika

NOT: Bütün anlaşmazlıkların barış yolu ile çözümü, Atatürk’ün izlediği en önemli ilke oldu. Bu ilke, “Yurtta sulh, cihanda sulh”tur.

Lozan Barışından Sonra Siyaset Yoluyla Çözümlenen Sorunlar

  1. Yabancı Okullar Sorunu (1925)

Lozan Antlaşması’na göre, Türkiye’de yabancı okullar Türk yasalarına ve diğer okulların bağlı bulunduğu tüzük ve yönetmelik hükümlerine uyacaktı.

1925 yılında çıkarılan yasa ile;

Türkiye’deki bazı yabancı okulların temsilcileri bu esaslara uymak istemediler, elçilikleri vasıtasıyla devletlerini işe karıştırmak istediler. Türk Hükümeti bunu bir iç sorun sayarak görüşme konusu yapmayı reddetti. Bu esaslara uymayan okullar kapatıldı, uyanlar eğitimlerini devam ettirdiler.

  1. Irak Sınırı ve Musul Sorunu (5 Haziran 1926)

Lozan barış görüşmelerinde Musul konusunda bir anlaşma sağlanamadı, Irak ile olan sınır çizilemedi. Lozan Antlaşması’na göre Musul sorunu, Türkiye ile İngiltere arasında yapılacak ikili görüşmelerle çözüme kavuşturulacaktı.

Konu İngiltere ile aramızda 1924 yılında İstanbul’da ele alındı. İngiltere, Musul’un Irak’a ait olduğunu savundu. Çünkü Irak İngiltere’nin sömürgesiydi. İngiltere Musul bölgesindeki zengin petrol yataklarını istiyordu. Görüşmelerden sonuç alınamayınca konu Milletler Cemiyeti’ne götürüldü. Milletler Cemiyeti, Musul’un Irak’a ait olduğuna karar verdi. Ancak Türk Hükümeti Milletler Cemiyeti’nin kararını kabul etmedi.

Bu arada İngilizler, Türkiye-Irak sınırında bazı karışıklıklar ortaya çıkardılar. Şeyh Sait Ayaklanması’nın çıkmasında etkili oldular. Böylece Musul konusunda çıkabilecek bir savaşta Türkiye’yi güçsüz bırakmayı amaçladılar.

Türkiye bu yıllarda Şeyh Sait Ayaklanması ve bazı iç sorunlarla uğraştığı için Musul sorunuyla yeterince ilgilenememiştir.

5 Haziran 1926’da İngiltere ve TBMM arasında Ankara Antlaşması imzalandı. Buna göre;

  1. Nüfus Mübadelesi (Değişimi) 10 Ağustos 1930                                                 

Lozan Anlaşması’na göre İstanbul’daki Rumlar ile Batı Trakya’daki Türkler dışında Türkiye’de yaşayan Rumlarla Yunanistan’daki Türkler karşılıklı yer değiştirecekti. Ancak Yunan Hükümeti İstanbul’da daha fazla Rum bırakmak istiyorlardı. İstanbul’da Rum nüfusun artması üzerine Türk Hükümeti duruma müdahale etti.

İki devlet arasında başlayan sorun Uluslar arası Adalet Divanı’na götürüldü. Burada da çözümlenemedi, Türk-Yunan ilişkileri gerginleşti. İki hükümet karşılıklı olarak mallara el koydu. Sorunun giderek sıcak savaşa dönüşmesi ve Avrupa’da başlayan kriz (II. Dünya Savaşı) üzerine Lozan Antlaşması hükümlerine geri döndüler.

Buna göre; Batı Trakya ile İstanbul Rumları dışındakiler karşılıklı yer değiştireceklerdi, her iki ülkedeki azınlıklar o ülkenin yasalarına bağlı olacaklardı.

10 Ağustos 1930’da Yunan başkanı Venizelos ile Atatürk arasında sorun barışçı yollarla çözüldü.

NOT: Bu dostluk 1950’li yıllarda Batı Trakya Türkleri, Kıbrıs Adası ve Ege Adaları yüzünden bozulmuştur. 1974 Kıbrıs Harekâtı ile sıcak çatışmaya bile dönüşmüştür.

  1. Milletler Cemiyeti’ne Giriş (18 Temmuz 1932)

Milletler Cemiyeti I. Dünya Savaşı’ndan sonra ABD başkanı Wilson’un isteğiyle açılmıştır. Cemiyetin amacı; devletler arasında çıkan sorunları barış yoluyla çözmek, devletlerarası dengeleri korumak, ülkeler arasında kültürel ve siyasi ilişkileri geliştirmekti. Ancak zamanla büyük devletlerin isteklerini yapan bir kurul haline dönüştü.

Türkiye’nin cemiyete katılma nedenleri; uluslararası ilişkileri geliştirmek gereği, yurtta barış, dünyada barış ilkesi gereği.

Milletler Cemiyeti, 1932 yılında Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni cemiyete girmek için resmen davet etti. Türkiye, cemiyetin işlemesindeki aksaklıkları bilmesine rağmen çağrıya olumlu cevap vererek cemiyetin üyesi oldu (18 Temmuz 1932).

  1. Balkan Antantı (9 Şubat 1934)

Oluşma Nedenleri:

Amaç: Sınırları karşılıklı olarak korumak, ortaya çıkabilecek tehlikeleri birlikte önlemek, üye devletlerden birine yapılacak saldırı karşısında hep birlikte savunma yapmak.

9 Şubat 1934’te Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya arasında imzalandı.

Böylece Türkiye, hem batı sınırının güvenliğini sağladı hem de bölgede barış ortamı yaratarak dünya barışına katkıda bulundu. Bulgaristan ile Yunanistan arasında sınır sorunu olduğundan, Arnavutluk ise İtalya’dan çekindiği için antanta katılmadı.

NOT: II. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla antant başarıya ulaşamamış ve dağılmıştır.

  1. Montrö (Montreux) Boğazlar Sözleşmesi (20 Temmuz 1936)

Lozan Barış Antlaşması’na göre; Boğazların yönetimi Türkiye’nin başkanlığında uluslar arası bir komisyona bırakılmış ve silahsız bölge ilan edilmiştir. Bu durum ulusal egemenliğimizi zedeleyici nitelikteydi.

  1. Dünya Savaşı Öncesi;

Bu gelişmeler üzerine Türkiye Milletler Cemiyeti’ne başvurarak Boğazların statüsünün yeniden görüşülmesini istedi. Avrupalı devletler savaş öncesi Boğazların egemenliğinin Türkiye’ye verilmesinin çıkarlarına uygun düşeceğinden Montrö Sözleşmesi’ni imzalamakta sakınca görmediler.

20 Temmuz 1936’da Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalandı. Buna göre;

NOT: Bu sözleşmeye ile Boğazlar üzerinde Türk Devleti’nin egemenlik haklarını zedeleyen bütün sınırlamalar kaldırılmış, Boğazlar üzerinde kesin egemenlik sağlanmış, Boğazların durumu Misak-ı Milli’ye göre düzenlenmiştir.

  1. Sadabat Paktı (8 Temmuz 1937)                                                                                             

Oluşma Nedenleri: 1935 yılında İtalya’nın Habeşistan’a saldırması, Doğu Akdeniz ve Orta Doğu’da güvenliği tehlikeye düşürdü.

Amaç: Yakındoğu’da barış ve güvenliğin sağlanması istendi.

8 Temmuz 1937 ‘de Türkiye, Irak, İran ve Afganistan arasında imzalandı.

Türkiye Doğu ve Güneydoğu sınırlarını güvence altına aldı. Bu paktı imzalayan devletler, Orta Doğu’da barış ve güvenliği sağlamak suretiyle dünya barışına hizmet etmeyi kabul ediyorlardı.

NOT: Sadabat Paktı, II. Dünya Savaşı’ndan sonra önemini yitirdi.

  1. Hatay Sorunu (30 Temmuz 1939)

Türkiye-Suriye sınırı, 20 Ekim 1921’de Türkiye ile Fransa arasında imzalanan Ankara Antlaşması ile belirlendi. Buna göre Hatay Fransa yönetiminde bulunan Suriye’ye bırakıldı.  Ancak Hatay’da özerk bir yönetim kuruldu, burada yaşayan Türklere geniş haklar tanındı. Hatay’da Türk kültürünün devam etmesine izin verilecek, okullarda Türkçe eğitim verilecek ve Hatay’da Türk parası geçerli olacaktı.

Avrupa’daki gelişmeler karşısında (II. Dünya Savaşı) Fransa, 1936’da Suriye üzerindeki manda yönetimini kaldırdı. Suriye Hatay üzerinde hak iddia etmeye başladı.

Türkiye, Milletler Cemiyeti’ne başvurarak Hatay’ın geleceğine, Hatay’da oturanların karar vermesini istedi. Halk oylaması Fransa tarafından da kabul edildi. Yapılan halk oylaması sonucunda Bağımsız Hatay Devleti kuruldu (2 Eylül 1938). Hatay Türk Devleti Meclisi, Tayfur Sökmen’i cumhurbaşkanlığına, Abdurrahman Melek’i başbakanlığa seçti.

Hatay Türk Devleti Meclisi 29 Haziran 1939’da Hatay’ın anavatana katılmasını oybirliğiyle kabul etti. TBMM 30 Haziran 1939’da Hatay’ın anavatana katılmasını kabul etti.

NOT: Türkiye’nin ilk dış başarısı Hatay’ın anavatana katılmasıdır. Lozan Antlaşması’ndan sonra Misak-ı Milli sınırlarımız içinde kalan tek yer Hatay’dır.

TÜRK ÇAĞDAŞLAŞMASI

ATATÜRKÇÜLÜK

Temel esasları Atatürk tarafından belirlenen; devlet hayatına, fikir hayatına ve ekonomik hayata, toplumun temel kurumlarına, devletin rejimi ve işleyişine ilişkin gerçekçi fikirlere ve ilkelere Atatürkçülük denir.

Atatürkçülük; Türk milletinin, bugün ve gelecekte tam bağımsızlığa, huzur ve refaha sahip olması; devletin, millet egemenliği esasına dayandırılması, aklın ve ilmin rehberliğinde, Türk kültürünün çağdaş uygarlık düzeyi üzerine çıkarılması amacını hedef alır.

Atatürkçülüğün Nitelikleri

Atatürk İlkeleri

  1. Cumhuriyetçilik
  2. Milliyetçilik
  3. Halkçılık
  4. Devletçilik
  5. Laiklik
  6. İnkılâpçılık

Atatürk İlkelerinin Amacı: Türk toplumunun refahını, mutluluğunu ve huzurunu sağlayarak çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkarmaktır. Türk milletinin birlik ve beraberlik içinde bağımsız, onurlu ve mutlu bir yaşam sürmesini, Türkiye’nin uluslar arası ilişkilerde bağımsız ve saygın bir devlet olmasını sağlamaktır.

Atatürk İlkelerinin Ortak Özellikleri

 Atatürk İlke ve İnkılâplarının Dayandığı Temel Esaslar                                                                                     

CUMHURİYETÇİLİK

Cumhuriyetin Türk Toplumuna Sağladığı Faydalar:

Cumhuriyetçilik ile İlgili İnkılâplar

NOT: Atatürk, Cumhuriyetçilik ve Laiklik ilkelerini partiler üstü tutmuş ve tartışmalardan arındırmıştır.

NOT: Cumhuriyetçilik ilkesi; dünyada ilk kez ABD’nin kurulması ile oluşmuş, Fransız Devrimi ile evrenselleşmiştir.

MİLLİYETÇİLİK (Ulusçuluk)

Milliyetçilik ile İlgili İnkılâplar

HALKÇILIK

Halkçılık ile İlgili Devrimler

NOT: Halkçılık; Cumhuriyetçilik ve Milliyetçilik ilkelerinin doğal sonucudur.

NOT: Halkçılık, Anayasada “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir” şeklinde yansımıştır.

DEVLETÇİLİK

NOT: Devletçilik ilkesi kapsamında Teşvik-i Sanayi Kanunu çıkarılmış, I. ve II. Beş Yıllık Kalkınma Planları yapılmış, MTA ve Etibank kurulmuş, birçok fabrika ve sanayi kuruluşu açılmış, yabancı işletmeler, demiryolları, şirketler ulusallaştırılmış, devlet bankaları ve kredi kooperatiflerini denetimine almış vs.

LAİKLİK

Laiklik İlkesinin Türk Toplumuna Sağladığı Faydalar

Laiklik ile İlgili Devrimler

İNKILÂPÇILIK

İnkılâpçılık İlkesinin Türk Toplumuna Sağladığı Faydalar

Bütünleyici İlkeler

  1. Ulusal Egemenlik: Egemenliğin ulusa ait olmasıdır. Cumhuriyetçilik ilkesini bütünler.
  2. Ulusal Bağımsızlık: Ulusçuluğu bütünler.
  3. Ulusal Birlik ve Beraberlik, Ülke Bütünlüğü: Ortak gelecek ve barışı amaçlar. Milliyetçilik ve Halkçılığı bütünler. Laikliği simgeler.
  4. Çağdaşlaşma ve Batılılaşma: Uygar dünyanın kurum ve kuruluşlarını almak gerekir. Batılılaşmadaki amaç; batıyı taklit etmek değil özünü yakalamaktır. İnkılâpçılık ve Laikliği bütünler.
  5. Akılcılık ve Bilimsellik: Aklı temel alan uluslar mutlaka özgürlük düşüncesine ulaşacaklardır. Türk toplumunu uygar düzeye ulaştırmayı amaçlamıştır. Laiklik ve inkılapçılık ilkelerini bütünler.
  6. Özgürlük ve Bağımsızlık: Hem iç hem de dış politikanın temelini oluşturmuştur. Bu ilkenin uygulanmaması diğer ilkeleri de geçersiz kılar. Cumhuriyetçilik ve Milliyetçiliği bütünler.
  7. Yurtta Barış Dünyada Barış: Yurtta barışın korunması tüm düşüncelere saygı duymaktan geçer. Dünyada barışın korunması ise diğer ulusların bağımsızlığına saygı duymaktan geçer. Yurtta barış, Milliyetçilik ve Halkçılık, dünyada barış ise Milliyetçilik ilkesini bütünler.
  8. İnsan ve İnsanlık Sevgisi: Milliyetçilik ve Halkçılık ilkesini bütünler.

ATATÜRK’TEN SONRAKİ TÜRKİYE: İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI VE SONRASI

Yine Bir Dünya Savaşı

Atatürk, II. Dünya Savaşı öncesinde bir yandan barıştan yana olan milletlerin işbirliği içinde olmalarını isterken, bir yandan da olası bir savaşa karşı Türkiye’nin güvenliği için hazırlıklar yaptırıyordu.

Çıkabilecek bir savaşta, Türkiye’nin savaşa girmeyip tarafsız kalması ve barış içinde yaşamaya çalışması gerektiğini belirtmiştir.

  1. DÜNYA SAVAŞI (1939–1945)

Savaşın Sebepleri:

  1. Almanya’nın I. Dünya Savaşı sonrası elde ettiği sömürgelerini kaybetmesi
  2. Almanya devlet başkanı Hitler’in izlediği ırkçı politika
  3. Almanya ve İtalya’nın silahlanması
  4. Dünya Savaşı’nın yol açtığı ekonomik bunalım
  5. Dünya Savaşı’ndan sonra imzalanan antlaşmaların devletleri memnun etmemesi (özellikle Versay Antlaşması’nın ağır koşulları)
  6. İtalya’nın 1935’te Habeşistan’ı işgal etmesi, Almanya’nın Ren bölgesini silahlandırması
  7. İtalya’nın I. Dünya Savaşı galibi olmasına karşın ağır ekonomik sorunlar yaşaması
  8. Milletler Cemiyeti’nin işlemez duruma gelmesi, barışı koruyamaması
  9. Almanya’nın 1938 yılında Avusturya ve Çekoslovakya’yı işgal etmesi
  10. Japonya’nın Mançurya’yı alarak güçlenmesi ve Avrupalılara rakip olmaya başlaması

Savaşın Gelişmesi

Almanya ve İtalya 1936’da “Mihver Devletler” grubunu, İngiltere ve Fransa “Müttefik Devletler”            grubunu oluşturdular. 1 Eylül 1939’da Almanya’nın Polonya’yı işgal etmesiyle savaş başladı. Bunun üzerine İngiltere ve Fransa, Almanya’ya savaş ilan ettiler. İtalya, Japonya, Bulgaristan, Macaristan, Romanya, Almanya’nın yanında yer aldılar. Almanya Fransa’yı, İtalya Balkanları işgal etti.

Rusya ve ABD, İngiltere ve Fransa’nın yanında yer aldı. İngiltere bu devletlerin de desteğini alarak Akdeniz’deki üstünlüğü ele geçirdi. İngiliz ve Amerikan kuvvetleri İtalya’ya asker çıkararak İtalya’nın saf dışı kalmasını sağladılar.

Savaş kısa zamanda Dünya’ya yayıldı. Almanya Rusya’ya, Japonya ise ABD’nin Pasifik Filosunun üssü Pearl Harbour’a saldırdı.

İngiltere, Fransa ve Amerika Normandiya çıkarmasını yaparak Almanya’nın teslim olmasını sağladı. Pearl Harbour baskınının karşılığını vermek isteyen Amerika, Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine atom bombası attılar (yüz binlerce insan ölmüş, milyonlarca insan sakat kalmış). Japonya teslim oldu. Japonya’nın teslim olmasıyla savaş sona erdi.

NOT: Tarihte ilk atom bombası II. Dünya Savaşı sırasında Amerika tarafından Japonya’ya karşı kullanılmıştır.

NOT: II. Dünya Savaşı’nın başlangıç tarihi olan 1 Eylül savaş sonrası “Dünya Barış Günü” olarak kabul edildi.

Savaşın Sonuçları:

  1. 45 milyonu sivil, toplam 55 milyon insan öldü.
  2. Almanya, doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrıldı (1990 yılında yeniden birleşti).
  3. Kimyasal silahların etkisi görüldü. ABD Japonya’ya karşı atom bombası kullandı. Böylece nükleer silahlar ilk kez kullanıldı.
  4. Milletler Cemiyeti dağıldı, yerine Birleşmiş Milletler kuruldu (1945).
  5. Yalta Konferansı (Kırım’da) ile ABD ve Sovyetler Birliği dünyayı nüfuz bölgelerine ayırdılar. Yani Avrupa’da iki etki alanı ortaya çıktı (Sovyetler Birliği ile Amerika’nın etki alanı).
  6. Dünya barışı ve güvenliğini sağlamak amacıyla örgütler kuruldu (NATO, Varşova Paktı).
  7. Avrupa’nın siyasi haritası değişti.
  8. İtalya On iki Ada’yı Yunanistan’a bıraktı (1947).
  9. Arap-İsrail Savaşı sonunda ABD ve İngiltere’nin desteğiyle Filistin’de İsrail Devleti kuruldu (1948).
  10. İngiltere ve Fransa’nın sömürgeleri bağımsızlıklarını kazandılar (Hindistan, Pakistan, Cezayir, Mısır gibi).
  11. Dünya Savaşı’nda Türkiye’nin Tutumu

DEMOKRASİ YOLUNDA TÜRKİYE

ÇATIŞMA YOK AMA…

Birleşmiş Milletler

Berlin Duvarı’nın Yıkılışı

Batı Bloku (NATO)

Doğu Bloku (Varşova Paktı)

KORE SAVAŞI VE NATO’YA ÜYELİK

Kore Savaşı

NATO’ya Üyelik

TÜRKİYE İÇİN YENİ DÖNEM

ATATÜRK’ÜN TÜRK ORDUSUNA MESAJI

TÜRK ORDUSU KIBRIS’TA

HEDEF TÜRKİYE

SORUN NEDEN ERMENİLER

SSCB DAĞILDIKTAN SONRA

KÖRFEZ’DE SAVAŞ

AVRUPA BİRLİĞİ (AB)’NE DOĞRU  

Exit mobile version