Almanya İle Ekonomik İlişkilere Oradaki Türklerin Etkisi

Katılım
24 Eki 2011
Mesajlar
339
Puanları
18
Türk-Alman ilişkilerinin tarihi, 800 yıl öncesine kadar uzanmaktadır.

12. yüzyıldaki İkinci Haçlı Seferi sırasında, Kutsal Roma-Germen İmparatoru I. Friedrich Barbarossa,

Ordusunun başında Selçuklu başkenti Konya'ya kadar gelmiştir.


Selçuklu Sultanı II. Kılıçarslan ile Friedrich Barbarossa arasında bir anlaşma yapılmıştır. Bu anlaşmaya göre, Türkler, Alman ordusunun Kilikya'ya geçmesine izin vermişlerdi. Ne var ki İmparator Friedrich Barbarossa, 1190 yılında, İçel-Göksu ırmağında yıkanırken boğulmuş, bu olaydan sonra başsız kalan Alman ordusu tümüyle dağılmıştır.

I. Friedrich Barbarossa'nın yeğeni İmparator von Hohennstaufen III. Konrad ise, III. Haçlı Seferleri sırasında ordunun başında Anadolu'ya gelmiştir. İmparator Konrad, Anadolu Selçukluları Devleti Sultani I. Rükneddin Mes'ud
ile çatışmış olmasına karşın,
iki lider arasında dostça ilişkiler de kurulmuştur.

Ardı ardına iki Alman imparatorunun Kudüs'e ulaşmak amacıyla Anadolu'ya gelmiş olmaları, birçok Alman tarihçilerinin dikkatini "Küçük Asya" (Kleinasien) dedikleri Anadolu üzerinde toplamıştır.

Selçuklulardan sonra, Anadolu beylikleri arasından güçlenerek çıkan ve kısa sürede bir devlet kuran Osmanlıların Orta Avrupa'ya kadar uzandıkları yıllarda...

Türk-Alman ilişkilerinin politik düzeyde yeniden başladığı görülmektedir.

Osmanlıların Avrupa'da en yaygın ve en güçlü olduğu 16. ve 17. yüzyıllarda, her iki ülke arasında sınır komşuluğu olmamakla birlikte, Avrupa'nın Osmanlılara karşı birleşmelerinde Alman siyasi topluluklarının ihtiyatla yer aldığı ve barışçıl bir tutum sergilediği bilinmektedir.

Kanuni Sultan Süleyman
zamanında, Almanya'yı, Avusturya'nın tamamını ve İtalya'nın bir bölümünü elinde bulunduran V. Karl, 1554 yılında Kardinal Busbeck'i tam yetkiyle Osmanlı Devleti nezdinde Avusturya Elçisi olarak görevlendirmiştir. Busbeck, İmparator V. Karl'a ve Alman devlet ileri gelenlerine Osmanlı Devleti ve Kanuni Sultan Süleyman hakkında övgü dolu mektuplar yazmıştır. Askeri işlerde Türklerin üstün gücüne karşı alınması gerekli önlemleri tavsiye etmiştir.

1556 yılında V. Karl'ın ölümünden sonra Alman birliği dağılmış, bugünkü Alman coğrafyasında küçük Alman prenslikleri ortaya çıkmıştır.

Kanuni döneminde girişilen Birinci Viyana Kuşatması sırasında Osmanlı ve Alman askerlerinin karşı karşıya geldiklerine dair bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak, Alman prensliklerinin bir kısmının Osmanlılara karşı Avusturya'nın yanında yer aldıklarını düşünmek yanlış olmayacaktır.

Türk ve Alman askerlerinin birbirleriyle çatıştıkları son savaş ise, 1683 yılındaki İkinci Viyana Kuşatması olmuştur. Kuşatma sırasında Avusturya'ya yardıma gelenler arasında Hannover Prensi Ernst August'un oğlu Veliaht Prens Ludvig komutasında bir Alman birliği de bulunmaktaydı. Sözkonusu Hannover birliği Şemdinli Derviş Mehmet ve Hasan isimli iki Osmanlı sipahisini esir alarak Hanover'e getirmişlerdir. Bu iki Osmanlı askeri sekiz yıl sonra Hannover'de ölmüşler ve islami geleneklere uygun biçimde toprağa verilmişlerdir. Mezarları Hannover Başkonsoloslouğumuz ve Hannover Belediyesi'nin işbirliği ile restore edilmiş ve koruma altına alınmıştır.

Bu muharebe dışında, Türk ve Alman halkları üçyüz yılı aşkın süredir birbirlerine kurşun sıkmamışlardır. Avrupa kıtasının yaşadığı iki büyük dünya savaşı da dahil olmak üzere yüzlerce kanlı savaş gözönünde tutulduğunda, Türk ve Alman devletleri arasında yüzyıllardır süren barışçıl ilişkilerin, Avrupa siyasi tarihinde istisnai bir durum olduğunu tespit etmek yanlış olmayacaktır.

1556 yılında V. Karl'ın ölümünden itibaren, küçük Alman prensliklerinin hakimiyeti altında dağınık bir siyasi görüntü çizen Almanya coğrafyasında, 18. yüzyılın başlarında kurulan Prusya krallığı, zamanla Avrupa'da askeri bir güç olarak kendisini göstermeye başlamıştır. Prusya Devletinin kurulması, Osmanlı İmparatorluğu açısından büyük önem taşımaktadır. Zira, Prusya, Avusturya ve Rusya'ya karşı Osmanlı Devletinin çıkar birliğine girebileceği bir güç olarak ortaya çıkmıştır. Nitekim, Prusya Kralı Friedrich'i ilk kutlayan başkent İstanbul olmuş; Asım Efendi'nin başkanlığında 15 kişilik bir heyet Berlin'e gönderilmiş; böylelikle iki ülke arasında ilk resmi münasebet tesis edilmiştir. Prusya Kralı Friedrich, Johannes Jorgowsky'i 1721 yılında "irtibat temsilcisi" olarak İstanbul'a göndermiştir.

1740 yılında Prusya tahtına oturan II. Ferdinand ve arkasından tahta geçen oğlu I. Wilhelm de, stratejik nedenlerle, o dönemin en güçlü ülkesi olan Osmanlı İmparatorluğu ile dostluğun geliştirilmesine büyük önem vermişlerdir.

1755 yılında Prusya Kralı II. Ferdinand, Kont Karlo E. Rexin'i İstanbul'a Elçi tayin etmiştir.

1761 yılında, İstanbul'da Sadrazam Koca Ragıp Paşa ile Prusya Elçisi Kont Karlo E. Rexin tarafından Osmanlı İmparatorluğu ile Prusya Krallığı arasındaki ilk "Barış ve Dostluk Anlaşması" imzalanmıştır. Bu anlaşmaya dayanılarak, Osmanlı Elçisi Ahmet Resmi Efendi, bu ülke nezdinde tayin edilen ilk Osmanlı Elçisi olarak 1763 yılında Berlin'e gönderilmiştir. III. Selim zamanında, 1790 yılında, iki ülke arasındaki Dostluk Anlaşması yenilenmiştir.

19. yüzyıl, Türk-Alman ilişkilerinde yeni bir dönemin başlangıcı sayılır. Uzun bir geçmişe sahip olan ikili siyasi ilişkiler, bu dönemde askeri ve teknik işbirliğine dönüşmüş ve zamanla kültürel ve ticari alanlara da yayılmıştır. Bir önceki yüzyılda Osmanlı yönetiminini etkisi altına alan Fransız hayranlığı, 19. yüzyılda yavaş yavaş yerini Alman hayranlığına bırakmıştır.

1836-1839 yılları arasında Türk ordusunda askeri müşavirlik yapan Alman Mareşali Helmuth von Moltke'den başlayarak birçok Alman askeri uzman Türkiye'ye gelmiştir. 1882 yılında, Harp Okulu'nu ve Türk ordusunu yeni bir düzene sokmak üzere, General von der Golz'un başkanlığında bir Alman askeri heyeti Türkiye'de uzun süre çalışmalar yapmıştır.

1840 yılında Osmanlı İmparatorluğu ile Prusya Krallığı arasında Ticaret Anlaşması imzalanmıştır.

İki ülke arasındaki kültürel ilişkiler alan_nda da bu dönemde ilerleme kaydedilmiştir. 1845 yılında Leipzig'te Türkiye'yi içine alan Alman Şarkiyat Kurumu (Deutsche Morgenländische Gesellschaft) kurulmuştur. Daha sonra bunu başka bilim ve araştırma kurumları izlemiştir. Alman bilim adamları ve teknisyenleri, Osmanlı Devleti'nden aldıkları özel izinlerle Türkiye'de arkeolojik araştırma ve kazılar yapmışlardır. Arkeolog Heinrich Schliemann, Truva hazinelerini gizlice Almanya'ya kaçırırken, Alman mühendis Karl Humann, Bergama Akropolü'ndeki görkemli Zeus Tapınağı'nı hiçbir engelle karşılaşmadan Berlin'e taşımıştır.

I. Wilhelm'dan sonra tahta geçen II. Wilhelm, 1888 yılında izlemeye başladığı "Dünya Politikası" (Weltpolitik) çerçevesinde Osmanlı İmparatorluğu ile yakın ilişkiler kurulmasına özen göstermiştir. Bu dönemde, Sultan II. Abdülhamit, Rus ve İngiliz ortak tehdidine karşı Almanya'ya karşı yakınlaşma ihtiyacı duymuştur.

I. Wilhelm, 1889 ve 1898 tarihlerinde iki kez İstanbul'u ziyaret etmiştir.

1898 yılında, Bağdat demiryolu hattının tamamlanması için Osmanlı İmparatorluğu ile Deutsche Bank arasında bir anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşma sonucu kurulan "Anadolu Demiryolları Şirketi" bünyesindeki Türk-Alman ortaklığıyla Bağdat Demiryolu hattı projesi hayata geçirilmiştir.

Bu dönemde ayrıca, İstanbul'da Alman okulları ve hastaneleri açılmış, birçok Türk subayı ve öğrencisi Almanya'ya eğitim görmek üzere gitmiştir.

Türklerin Almanya'daki mevcudiyetleri ve Alman ekonomilerine katkıları I. Dünya Savaşı öncesindeki dönemde de görülmektedir. 1913 yılında eğitim ve çalışma amacıyla Berlin'de 1301 Türk yaşıyordu. Çalışanların büyük bölümü tütün sanayiinde istihdam edilmişti. 1913 yılında Berlin'de sanayi ve ticaretle ve bilim ve teknoloji ile ilgili iki Türk gazetesi yayınlanmıştır. 1917 yılında "Yeni Türkiye" (Die neue Türkei) dergisi iki dilde yayınlanmaya başlamıştır.

Sultan Abdülhamit'in Almanya'ya gösterdiği yakınlık, İkinci Meşrutiyetle birlikte iktidara gelen İttihat ve Terakki Partisi liderlerince de sürdürülmüştür. Nitekim, İttihat Terrakki'nin yayın organı "Osmanlı" dergisinin 1 Ocak 1900 tarihinden itibaren Almanca nüsha çıkardığı bilinmektedir.

Birinci Dünya Savaşının öncesinde 1908 Haziran ayında İngiltere ve Rusya'nın Osmanlı mülkünün akibetini kararlaştırmak üzere gerçekleştirdikleri Reval görüşmesine, Almanya'nın katılmamış olması İttihat Terrakki liderlerinde, Almanya'nın Osmanlı'nın vazgeçilmez müttefiki olduğu inancını kuvvetlendirmiştir.

Osmanlı Devleti, Almanya'ya duyduğu büyük yakınlığa rağmen, Birinci Dünya Savaşının ilk aylarında tarafsızlığını muhafaza etmiştir. Ancak, İngiliz ve Fransız Donanmalarından kaçarak İstanbul'a sığınan ve Osmanlı devletince satın alındıkları açıklanan Gobel ve Braslav adlı iki Alman kruvazörünün, "Yavuz" ve "Midilli" isimleriyle ve Türk bayrağı altında 1914 yılında Sivastopol'u bombardıman etmeleri ve Karadeniz'de Rus donanmasıyla çatışmaya girmeleri üzerine, Osmanlı Devleti kendisini Almanya'nın yanında savaşın içinde bulmuştur.

Osmanlı İmparatorluğu ile Almanya'nın ittifak halinde bulunduğu I. Dünya Savaşı'nda Alman General Liman von Sanders Osmanlı Ordusu'nu yeniden örgütlemekle görevlendirilmiştir. Liman von Sanders, Çanakkale, Filistin ve Suriye Cephelerinde Osmanlı Ordusuna komuta etmiştir.

II. Wilhelm 1917 yılında, üzerinde Osmanlı askeri üniforması ve kalpağı olduğu halde üçüncü kez İstanbul'u ziyaret etmiştir. Aynı yıl Osmanlı Veliaht Prensi Vahdettin de Berlin'e iade-i ziyarette bulunmuştur. Vahdettin'in Berlin ziyareti sırasındaki heyeti içinde Anafartalar Kahraman_ ve 7. Ordu Komutanı Mustafa Kemal de "Ordu Temsilcisi" olarak yeralmaktaydı.

Türkiye-Almanya diplomatik ilişkileri, Birinci Dünya Savaşını müteakip, 30 Ekim 1918 tarihli Mondoros Mütarekesiyle kesintiye uğramıştır. Ulusal Kurtuluş Savaşını takiben, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya arasında 3 Mart 1924 tarihinde Dostluk Anlaşması imzalanmıştır. Anlaşmanın yürürlüğü girdiği 16 Mayıs 1924 tarihinde iki ülke arasındaki diplomatik ilişkiler tekrar tesis edilmiştir.

Cumhuriyet döneminde Almanya nezdindeki ilk Büyükelçimiz Korgeneral Kemalettin Sami Gökçen, 1929 yılında Berlin'de göreve başlamıştır.

Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra her ülke de daha ziyade kendi iç meseleleri ve kalkınma konularıyla meşgul olduğundan, yoğun ikili ilişkiler görülmemiştir. Bununla birlikte İkinci Dünya Savaşı'na kadar devam eden bu dönemde iki ülke arasında Konsolosluk Anlaşması (1929) ve Ticaret Anlaşması (1930) imzalanmıştır.

İkinci Dünya Savaşı öncesinde ve sırasında, Nazilerden kaçan pek çok Alman bilim adamı, 1933 yılından itibaren Türkiye'ye sığınmış ve özelikle üniversitelerimizin yapılanması, sanat ve kültür hayatımızın batılı normlara uygun olarak canlandırılması, başlıca sanayi tesislerinin kurulması ve şehircilik ve belediyecilik gibi alanlarda değerli katkılar sağlamışlardır. Bu dönemde tıp, mühendislik gibi birçok alanda Alman teknolojisi Türkiye'ye girmiştir. Türkiye başta hukuk olmak üzere Alman literatürüyle tanışmıştır. Almanca dili Türk aydınları arasında yaygınlaşmıştır. Alman sanat adamları, Türkiye'de tiyatro ve operanın kurulmasında da etkili rol oynamışlardır.

İkinci Dünya Savaşı sonunda, iki ülke arasındaki diplomatik ilişkiler, Almanya'ya savaş ilan etmemiz neticesinde 2 Ağustos 1944 tarihinde kesilmiş, ancak T.B.M.M.'nin 24 Temmuz 1951 tarihinde kabul ettiği bir yasayla savaş durumuna son vermesiyle yeniden tesis edilmiştir. Bu durum Temmuz 1951 tarihli bir Nota ile Alman tarafında bildirilmiştir.

16 Ağustos 1951 tarihinde Büyükelçi Nizamettin Ayaşlı Alman Cumhurbaşkanı'na güven mektubunu sunmuş, 21 Haziran 1952 tarihinde ise Alman Büyükelçisi tarafından Sayın Cumhurbaşkanımıza güven mektubu sunulmuş ve böylece iki ülke arasındaki ilişkilerde normale dönüş süreci başlamıştır.

İki ülke arasındaki ilişkileri derinleştirmek amacıyla 1954 yılında Şansölye Konrad Adenauer; 1957 yılında ise Cumhurbaşkanı Theodor Heuss ülkemizi ziyaret etmiştir.

Türkiye'den Almanya'ya ilk üst düzey ziyaret ise 1958 yılında Cumhurbaşkanı Celâl Bayar tarafından gerçekleştirilmiştir.

30 Ekim 1961 tarihinde Almanya ile Türkiye arasında imzalanan "Türk işçilerinin Almanya Federal Cumhuriyeti'ne Gönderilmesine Dair Anlaşma" ile iki ülke arasındaki ilişkilerde yeni bir dönem başlamış ve Türk işçileri çalışmak üzere Almanya'ya gelmeye başlamışlardır. Akabinde 1964 yılında Sosyal Güvenlik Anlaşması imzalanmıştır. Türk işçileri 1973 yılına, yani Almanya'nın yurtdışından işçi alımını durdurduğunu açıklamasına kadar çalışmak üzere Almanya'ya gelmişlerdir.

1967 yılında Sayın Cumhurbaşkanımızın Başbakan sıfatıyla Almanya'ya gerçekleştirdiği resmi ziyaret sırasında, Almanya'daki Türk nüfusu 150 bin civarındaydı. Bugün, bu rakam 2.3 milyona ulaşmış durumdadır.

1987 ylında Atatürk Barış Ödülü FAC Cumhurbaşkanı Weizsaecker'e verilmiştir.

12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra, başta Almanya olmak üzere Batı Avrupa'ya gelen vatandaşlarımız arasında ağır uçlara mensup kişiler, ülkemiz aleyhinde bir havanın oluşturulmasında etkili olmuşlardır. Daha sonraki yıllarda da, çoğunluğu ekonomik nedenlerle bu Almanya'ya gelen sözde "siyasi sığınmacılar" ın etkisiyle ülkemiz aleyhinde bazı kampanyaların başlatıldığı görülmüştür.

Cumhurbaşkanı Kenan Evren, 16-21 Ekim 1988 tarihlerinde Almanya'yı ziyaret etmiştir.

1994 yılının Nisan ayında Alman Hükümeti tarafından, Türkiye'nin Almanya'dan aldığı silâhları anlaşmalara aykırı olarak iç güvenlik amacıyla kullandığı öne sürülmüş ve Türkiye'ye silâh sevkiyatı durdurulmuştur. Bunun neticesinde, iki ülke arasındaki ilişkilerde gerilimli bir dönem yaşanmış ve Türkiye'de Alman mallarının kullanılmaması yönünde kampanyalar yürütülmüştür.

Sayın Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel, 4-7 Kasım 1996 tarihlerinde Almanya'ya resmi bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Sayın Cumhurbaşkanımızın sözkonusu ziyaretine karşılık, muhatabına ilettiği davetine icabetle, AFC Cumhurbaşkanı Rau 5-8 Nisan 2000 tarihlerinde ülkemizi ziyaret etmiştir.

Aralık 1997 tarihinde Lüksemburg'da yapılan AB Zirvesi'nden Türkiye'nin AB üyeliği konusunda olumlu bir karar çıkmaması üzerine, iki ülke arasındaki ilişkilerde yeniden bir kötüleşme yaşanmış ve üst düzey politikacı ve devlet adamları arasındaki söz düellosuna kadar gitmiştir.

Almanya, 1999 yılında Hükümet merkezini Bonn'dan Berlin'e taşımıştır. 1 Eylül 1999 tarihi itibarıyla Bonn Büyükelçiliğimiz kapanarak Berlin Büyükelçiliğimiz hizmete girmiştir. Berlin Büyükelçiliğimizin sembolik açılışı ise, 26 Ekim 1999 tarihinde Dışişleri Bakanımız Sayın İsmail Cem tarafından yapılmıştır.

Lüksemburg kararlarının etkisiyle 1998 yılında tarihinin en durgun dönemlerinden birini yaşayan Türkiye-Almanya ilişkileri, 1999 yılında yeniden dinamizm kazanmıştır. Bu gelişmede, Almanya'daki Hükümet değişikliğinin büyük etkisi olmuştur. 1998 Eylül ayında gerçekleştirilen genel seçimlerde, Helmut Kohl'ün Başkanlığında 16 yıl iktidarda kalan CDU/CSU - FDP koalisyonu, yönetimi Schröder başkanlığındaki SPD - Yeşiller koalisyonuna bırakmıştır. SPD-Yeşiller Hükûmeti göreve geldiği ilk günden itibaren, Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkilerde Lüksemburg AB Zirvesinden sonra soğuyan havaya yeniden sıcaklık kazandırma niyetinde olduğunu ve AB konularında Türkiye'ye ilişkin olarak Kohl Hükûmeti'nden farklı bir tutum izleyeceğini beyan etmiştir. Bu çerçevede de din ve kültür farklılıklarının AB üyeliği için bir engel olmadığını, AB kapısının Türkiye'ye açık olduğunu, Türkiye'nin Kopenhag kriterlerini yerine getirmesi halinde AB'ne girebileceğini açıklamıştır. Alman Hükümeti, Helsinki Zirvesine uzanan yolda, AB adaylığımızın resmen tescil edilmesi için yoğun gayretlerini sonuna kadar sürdürmüştür. Bizzat Şansölye Schröder ve Dışişleri Bakanı Fischer AB çerçevesindeki temaslarında bu amaçla kişisel desteklerini açık bir şekilde ortaya koymuşlardır. 10-11 Aralık 1999 tarihlerinde yapılan AB Helsinki Zirvesinde Türkiye'nin katılım adaylığının resmen tanınması kararının alınmasında Almanya'nın büyük etkisinin bulunduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Ayrıca, SPD-Yeşiller Hükümetinin Almanya'da yaşayan vatandaşlarımızın topluma entegrasyonu amacıyla gösterdikleri çabalar da ikili ilişkilerimizi olumlu yönde etkileyen diğer bir hususu oluşturmuştur.

Ülkemizde 1999 yılında ardarda meydana gelen iki büyük deprem felaketinde Alman Hükümetinin ve halkının gösterdiği büyük yardım ve dayanışmanın da, ilişkilerimizde olumlu bir atmosfere girmesinde etkili olduğu söylenebilir.

Geçtiğimiz üçyüz yıl içerisinde, yaşanan iki dünya savaşına rağmen birbiriyle savaşmamış olan iki ülke arasında, emsaline ender rastlanabilecek yoğunlukta ilişkiler yumağı oluşmuştur. Almanya'da sayıları 2.3 milyona yaklaşmış bulunan vatandaşlarımızın mevcudiyeti Türkiye ve Almanya arasındaki ilişkilere müstesna bir boyut kazandırmıştır. Bugün Almanya'daki Türk işadamlarna ait şirketlerde 200.000 kişi istihdam edilmektedir. Şirketlerimizin yıllık ciroları 45 milyar Markı bulmuştur. Almanya dışı ticaret, mali ve teknik işbirliği, turizm ve savunma sanayii gibi alanlarda Türkiye'nin bir numaral_ partneridir yada en kötü şartlarda ilk dört arasına girmektedir.

Bugün 50 bin kadar Alman vatandaşı daimi olarak Türkiye'de ikamet etmektedir.
 

&

Katılım
27 Eki 2010
Mesajlar
0
Puanları
63
Almanya İle Ekonomik İlişkilere Oradaki Türklerin Etkisi

Elinize yüreğinize sağlık

teşekkürler....
 

Son mesajlar

Üst Alt