Sosyal Bilgiler Sözlüğü

Sosyal Bilgiler Sözlüğü

A

Adalet: Herkese kendine uygun düşeni, kendi hakkı olanı verme.

Ahilik: Kökleri eski Türk törelerine dayanan ve Anadolu’da yüksek bir gelişim gösteren esnaf, zanaatçı,

çiftçi vb. bütün çalışma kollarını içine alan ocak.

Akça: Akçe.

Anayasa: Bir devletin yönetim biçimini belirten, yasama, yürütme, yargılama güçlerinin nasıl kullanılacağını gösteren, yurttaşların kamu haklarını bildiren temel yasa.

Arasta: Çarşılarda veya alışveriş bölgelerinde aynı işi yapan esnafın bir arada bulunduğu bölüm.

Armada: Donanma.

Azaplar: Anadolu’daki bekar Türk gençlerinden meydana gelmiştir. Savaşta topçu birliklerinin önünde

yer alırlardı.

B

Bağımsızlık: Bağımsız olma durumu veya niteliği, istiklal.

Bakı: Özellikle dağlık yörelerde bir yamacın güneş ışınlarına, güneye veya kuzeye karşı konumunu belirleyen, bunun sonucu olarak da doğal şartlarını tespit eden durumu.

Banliyö: Yörekent.

Barış: Savaşın bittiğinin bir antlaşmayla belirtilmesinden sonraki durum, sulh.

Başçuhadar: Sarayda padişahın kaftan ve kürklerine bakan büyük memur.

Basın: Gazete, dergi gibi belirli zamanlarda çıkan yazılı yayınların bütünü, matbuat.

Bayındırlık: Bayındır duruma getirme, imar.

Bedesten: Kumaş, mücevher vb. değerli eşyaların alınıp satıldığı tarihî çarşı.

Belde: İlçeden küçük, belediye ile yönetilen yer.

Beyin göçü: İleri düzeydeki meslek ve bilim adamları ile uzmanların bir başka gelişmiş ülkede yerleşip çalışmak amacı ile kendi ülkelerinden ayrılması.

Bezeme: 1. Süsleme. 2. Süs, süsleyen şey.

Bilgin: Bilimsel bir konuda çok bilgisi olan kimse, bilimci, âlim.

Bilim: Gerçeklerden yararlanarak sonuç çıkarmaya dayanan düzenli bilgi.

Buluş: İlk defa yeni bir şeyler ortaya çıkarma.

Burjuva: 1. Şehirde yaşayıp özel imtiyazlardan yararlanan. 2. Orta sınıfta olan, kent soylu.

C

Cebeci Ocağı: Osmanlı ordusunda, yeniçerilerin silahların temin edilmesi, korunması ve sefer zamanında cepheye götürülmesiyle görevli askerlerin bulunduğu ocak.

cumhuriyet: Milletin, egemenliği kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri aracılığıyla kullandığı yönetim biçimi.

Ç

çağ: Zaman dilimi, vakit. Kendine özgü bir özellik taşıyan zaman parçası, dönem, devir. Tarihin ayrıldığı

dört büyük bölümden her biri.

çavuşbaşı: Osmanlı Devleti’nde haberleşme ve elçilik görevini yürüten kimse.

çenk: Arpı andıran, telli bir çalgı.

çetr: Hükümdarlık alâmeti olarak kullanılan bir saltanat şemsiyesi.

çevre: Doğal, toplumsal, kültürel etmenlerin birlikteki işlemleriyle belirmiş bir alan, bir yer.

çevre kirliliği: Doğal kaynakların aşırı ve yanlış kullanılması, tahrip edilmesi sonucunda çevrede dengenin olumsuz yönde bozulması ve birtakım sorunların ortaya çıkması.

çini: Duvarları kaplayıp süslemek için kullanılan, bir yüzü sırlı ve genellikle çiçek resimleriyle bezeli, pişmiş, balçık levha, fayans.

D

dâhilî: İçle ilgili.

darbımesel: Atasözü.

Darphane Emini: Osmanlı Devleti’nde darphaneyi sevk ve idarede işin başında bulunanlara verilen ad.

dayanışma: Bir topluluğu oluşturanların duygu, düşünce ve ortak çıkarlarda birbirlerine karşılıklı bağlanması.

defterdar: Osmanlılarda maliye işlerinin en yüksek yetkilisi veya illerde maliye işleriyle uğraşan görevli.

defter emini: Osmanlılarda Defter-i Hakani idaresinde (Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü) çalışan ve

tapu işlerine bakan yüksek görevli.

değişim: Bir zaman dilimi içindeki değişikliklerin bütünü.

deliler: Kendilerine kılavuz, rehber manasına gelen delil ismi verilmesine karşın, cesur ve korkusuzca düşmana atılmaları nedeniyle halk arasında deli olarak anılan, savaşlarda ordunun en ön saflarında çarpışan askeri birlik.

demografi: Dünyada veya bir ülkede bulunan nüfusun yapısını, durumunu, dinamik özelliklerini inceleyen bilim dalı. Nüfus istatistikleri bilimi.

demokrasi: Halkın egemenliği temeline dayanan yönetim biçimi.

Despot: 1. Bir ülkeyi zora ve baskıya dayanarak yöneten kimse. 2. Her istediğini ve dilediğini yaptırmak isteyen kimse. 3. Zorba.

devlet: Toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlık.

dış tehdit: Bir ülkenin gelişmesi ve kalkınmasının diğer devletlerce istenmemesi ve aleyhte hareket edilmesi durumu.

dil: İnsanların düşündüklerini ve duyduklarını bildirmek için kelimelerle veya işaretlerle yaptıkları anlaşma, lisan.

din: Tanrı’ya, doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal varlıklara inanmayı ve tapınmayı sistemleştiren toplumsal bir kurum, diyanet.

Divan: Yüksek düzeydeki devlet adamlarının kurduğu büyük meclis.

drenaj: Toprakta bitkilerin yetişmesine zararlı olan fazla suların akıtılması.

dünyalık: Mal, mülk, servet, para.

E

egemenlik: Milletin ve onun tüzel kişiliği olan devletin yetkilerinin hepsi, hükümranlık, hâkimiyet.

ekoloji: Canlıların hem kendi aralarındaki hem de çevreleriyle olan ilişkilerini tek tek veya birlikte inceleyen bilim dalı.

ekolojik: Ekolojiyle ilgili olan.

ekonomi: İnsanların yaşayabilmek için üretme, ürettiklerini bölüşme biçimlerinin ve bu faaliyetlerden doğan ilişkilerin bütünü.

Ekvator: Yer yuvarlağının eksenine dik olarak geçtiği ve yer yuvarını iki eşit parçaya böldüğü varsayılan en büyük çember, eşlek, istiva hattı.

emek: Bir işin yapılması için harcanan beden ve kafa gücü.

empati: Kendini duygu ve düşüncede bir başkasının yerine koyabilme, duygudaşlık.

enerji: Maddede var olan ve ısı, ışık biçiminde ortaya çıkan güç, erk.

estetik: Güzellik duygusuna uygun olan; güzelliği ve güzelliğin insan belleğindeki ve duygularındaki etkilerini konu olarak ele alan felsefe kolu, güzel duyu.

eş güdüm: Belli bir amaca ulaşmak için türlü işler arasında bağlantı, ilişki, düzen ve uyum sağlama, koordinasyon.

eşraf: Bir yerin zenginleri, sözü geçenler, ileri gelenler.

etkileşim: Birbirini karşılıklı olarak etkileme işi.

etkili dinleme: Söylenilenleri duymanın yanı sıra bu söylenenleri önemli bulma, kavrama ve değerlendirme.

F

ferman: Osmanlı İmparatorluğu’nda padişahın verdiği, uyulması gerekli hükümleri taşıyan yazılı buyruk, yarlık.

fetih: Müslüman olmayan bir şehir veya ülkeyi savaşarak alma.

fon: Belirli bir iş için gerektikçe harcanmak üzere ayrılıp işletilen para, kaynak.

fonksiyonel: İşlevsel.

G

gelenek: Bir toplumda, bir toplulukta eskiden kalmış olmaları dolayısıyla saygın tutulup kuşaktan kuşağa iletilen, yaptırım gücü olan kültürel kalıntılar, alışkanlıklar, bilgi, töre ve davranışlar, anane.

girişimci: Üretim için bir işe girişen kimse.

göç: Ekonomik, toplumsal veya siyasi sebeplerle bireylerin veya toplulukların bir ülkeden başka bir ülkeye, bir yerleşim yerinden başka bir yerleşim yerine gitme işi.

göçmen: Kendi ülkesinden ayrılarak yerleşmek için başka ülkeye giden (kimse, aile veya topluluk), muhacir.

görüş: Bir olay, varlık veya düşünce üzerinde varılan yargı, fikir.

güzel sanatlar: Edebiyat, müzik, resim, heykel, mimarlık,

tiyatro vb. insanda coşku ve hayranlık uyandıran sanatlar.

H

haricî: Dışla ilgili, dıştan olan.

hoşgörü: Her şeyi anlayışla karşılayarak olabildiği kadar hoş görme durumu, müsamaha, tolerans.

humbaracı ocağı: Havan topu, gülle ve bomba yapan sınıf.

I

ıslahat: Daha iyi duruma getirmek için yapılan değişiklik, düzeltme veya iyileştirme, reform.

İ

iç tehdit: Bir ülkenin gelişmesi ve kalkınmasının ülke içinde yer alan bazı kişi ve kesimlerce istenmemesi ve aleyhte hareket edilmesi durumu.

içtimai: Toplumla ilgili, toplumsal, sosyal.

ihracat: Bir ülkenin ürettiği malları başka bir ülkeye veya ülkelere satması.

iklim: Yeryüzünün herhangi bir yerinde hava olaylarına bağlı olarak gerçekleşen etkilerin uzun yılların ortalamasına dayanan durumu.

iletişim: Duygu, düşünce veya bilgilerin akla gelebilecek her türlü yolla başkalarına aktarılması, bildirişim, haberleşme, komünikasyon.

iltica: Güvenilir bir yere sığınma, sığınma.

imtiyaz: Başkalarına tanınmayan özel, kişisel hak veya şart, ayrıcalık.

iskân: Yurtlandırma.

istikbal: Gelecek.

ithalat: Bir ülkeye başka bir ülkeden mal getirme veya satın alma.

K

Kağan: Hanların bağlı olduğu devlet başkanı, hakan,

imparator.

kalender: Gösterişsiz, sade yaşamaktan yana olan, alçak gönüllü kimse.

kalıp yargı: Gruplar hakkında kültürel olarak belirlenmiş, genellikle kesin bir temeli olmayan genellemelerdir.

kamuoyu: Bir konuyla ilgili halkın genel düşüncesi, halkoyu, amme efkârı, efkârıumumiye.

kanıt: Bir şeyin doğruluğu, gerçekliği konusunda kanaat verici belge, delil, iz.

kardelen: Nergisgillerden, baharda çok erken çiçek açan ve eczacılıkta kullanılan soğanlı bir bitki.

karikatür: İnsan ve toplumla ilgili her tür olayı konu alarak abartılı bir biçimde veren, düşündürücü ve güldürücü resim.

kaynak: Gelir, kazanç, sağlık vb. sağlayıcı öge.

kentsel nüfus: Nüfusu 10 000 ve daha fazla olan yerleşme yerleri. Ülkemizde nüfusu ne olursa olsun ilçe ve il merkezleri kentsel nüfus olarak kabul edilir.

keşif: Var olduğu bilinmeyen bir şeyin ortaya çıkarılması.

kethüda: Zengin kimselerin ve devlet büyüklerinin buyruğunda çalışan, onların birtakım işlerini gören kimse, kâhya.

kırsal nüfus: Nüfusu 10 000’den az olan yerleşme yerleri. Ülkemizde bucak ve köylerin nüfusları kırsal nüfus olarak kabul edilir.

Kızılderili: Amerikan yerlisi.

Kitle iletişimi: Dağınık insan topluluklarının, aynı zamanda, örgütlenmiş bir kaynaktan iletilen haberlere veya uyarılara maruz kalması, birtakım kaynaklardan elde edilen bilgi ve haberlerin değişik araçlarla geniş halk topluluklarına yaygın olarak duyurulması, kitle haberleşmesi.

koloni: 1. Sömürge. 2. Göçmen topluluğu veya bu topluluğun yerleştiği yer.

koordinatör: Eş güdümcü, koordine eden kimse.

kronoloji: Zaman bilimi.

Kurultay: Eski Türklerde devlet işlerinin görüşülüp karara bağlandığı meclis.

kurum: Evlilik, aile, ortaklık, mülkiyet gibi insanlar tarafından oluşturulan şey, müessese.

kut: Tanrı’nın “kut” bağışlaması yolu ile dünyayı idare etme hakkına dayanan düşünce, siyasi iktidar.

külliye: Bir caminin çevresinde cami ile birlikte kurulmuş medrese, imaret, sebil, kitaplık, hastane vb. yapıların bütünü.

kültür: Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları

yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü, hars, ekin.

kültürel öge: Kültüre ilişkin, kültürle ilgili nesne.

kümbet: 1. Kubbe. 2. Koni, piramit biçiminde damı olan, yuvarlak veya köşeli yapı.

L

laiklik: Devlet ile din işlerinin ayrılığı, devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakımından yansız olması, laisizm

Lağımcı Ocağı: Tünel açan, ordunun önünden giderek geçmesi için köprü yapan ve düşman kalelerinin çökmesini sağlayan sınıftır.

M

mahfil: Camilerde parmaklıkla ayrılmış yüksek yer.

medrese: İslam ülkelerinde, genellikle İslam dini kurallarına uygun bilimlerin okutulduğu yer

medya: Büyük iletişim ve yayın organlarının tümü.

meslek: Bir kimsenin geçimini sağlamak için sürekli yaptığı iş.

meşrutiyet: Hükümdarlıkla yönetilen bir ülkede hükümdarın başkanlığı altında parlamento yönetimine dayanan hükûmet biçimi.

millî egemenlik: Bir milletin kendi kaderine hâkim olarak kendi geleceğini tayin etme gücünü elinde bulundurması.

milliyetçilik: Maddi ve manevi açılardan millet ve ülkesinin çıkarlarını her şeyin üstünde tutma anlayışı, ulusçuluk.

miting: Gösteri amacıyla veya bir olaya dikkati çekmek için genellikle açık yerlerde yapılan toplantı.

monarşi: Siyasi otoritenin genellikle miras yolu ile bir kişinin üzerinde toplandığı devlet düzeni veya rejim, tek erklik.

muharip: Savaşçı.

müessese: Kurum.

Müsellem: Savaş zamanlarında ordunun geçeceği yolları temizlemek, köprüleri tamir etmek ve yol açmak gibi hizmetlerle görevli birlik.

N

nevbet: Resmi bando takımının saray veya hükümdarın çadırı önünde günde üç veya beş vakit konser vermesidir.

Nişancı: Osmanlı Devleti’nde padişah kaynaklı her türlü yazıya, padişahın imzası olan nişanını koyan veya padişahın tuğrasını çeken Divanıhümayun üyesi memur.

nüfus: Bir ülkede, bir bölgede, bir evde belirli bir anda yaşayanların oluşturduğu toplam sayı. Ortak bir özellik gösteren kimselerin bütünü.

nüfus planlaması: Ailelere, sahip olmak istedikleri ve yetiştirebilecekleri çocuk sayısı konusunda karar verebilme ve bunu gerçekleştirecek yöntemleri uygulayabilme imkânlarının verilmesi.

nüfus sayımı: Ülkenin nüfus sayısını tespit etmek için yapılan sayım.

nüfus yoğunluğu: Nüfus ile bu nüfusun üzerinde yaşadığı toprakların yüz ölçümü arasındaki oran, nüfus kesafeti.

O

olgu: Birtakım olayların dayandığı sebep veya bu sebeplerin yol açtığı sonuç, vakıa.

ortak miras: Geçmişteki bütün insanlık tarihini ve geleceği de içine alan maddi ve manevi değerlerin tümü.

orta oyunu: Sahne, perde, dekor, suflör kullanmadan halkın ortasında oynanan Türk halk tiyatrosu.

otağ: Padişaha ve beylere ait büyük çadır.

otosansür: Basının kendi kendini sansürlemesi.

Ö

özel hayat: Kişinin kendine özgü yaşayışı, yaşama tarzı kendisini ilgilendiren tutum ve davranışı, özel yaşam.

özgürlük: Her türlü dış etkiden bağımsız olarak insanın kendi iradesine, kendi düşüncesine dayanarak karar vermesi durumu, hürriyet.

P

Panislavizm: Doğu Avrupa ile Orta Avrupa’nın orta kesimindeki çeşitli Slav halkları arasında ortak kültürel ve siyasal hedefler doğrultusunda birlik sağlamaya çalışan hareket.

Papirüs: Eski Mısırlıların bu bitkinin saplarından yaptıkları kâğıt.

pazarlama: Bir ürünün, bir malın, bir hizmetin satışını gerçekleştirmek amacıyla tanıtmayı, paketlemeyi, satış elemanlarının yetişmesini, piyasa gereksinimlerini belirlemeyi ve karşılamayı içeren etkinliklerin bütünü.

portföy: Banka, simsar veya bir aracı kuruluşun kendi elinde tuttuğu, istediği gibi tasarruf ettiği menkul değerler (mali varlıklar) toplamı.

proses: Süreç.

R

rast: Klasik Türk müziğinde bir makam.

reform: Daha iyi duruma getirmek için yapılan yenilik.

Rönesans: XV. Yüzyılda İtalya’da başlayarak ve daha sonra Avrupa ülkelerinin tamamını saran bilim ve sanat akımı.

S

sadr: Kazaskerlere verilen son, ün.

sadrazam: Osmanlı İmparatorluğu’nda başbakan, veziriazam, sadır.

Sağ Ulufeciler: Savaş meydanında ve ordunun konak yerinde padişah sancağının sağında duran ve görevleri hazineyi korumak olan ocak.

saltanat: Bir ülkede hükümdarın, padişahın, sultanın egemen olması.

sanat: Bir duygu, tasarı, güzellik vb.nin anlatımında kullanılan yöntemlerin tamamı veya bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılık.

sanayi: Ham maddeleri işlemek ve enerji kaynaklarını yaratmak için kullanılan yöntemlerin tamamı.

sansür: Her türlü yayının, sinema ve tiyatro eserinin hükümetçe önceden denetlenmesi işi, yayın ve gösterilmesinin izne bağlı olması, sıkı denetim.

santurcu: Santur çalan kimse, santuri.

Sayıştay: Genel ve katma bütçeli dairelerin bütün gelir ve giderleri ile mallarını TBMM adına denetleyen ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin yargıya bağlayan kurum.

sazende: Sazcı.

sebil: Genellikle camilere bitişik özel bir biçimde yapılmış, karşılık beklemeden hayır için içme suyu dağıtılan taş yapı.

sefaret: Elçilik.

sefaretname: Kimi elçilerin, gittikleri yabancı ülkeleri tanıtan yapıtları.

seyahat: Yolculuk.

sivil toplum örgütü: Toplumdaki çeşitli sorunları bağımsız olarak ele alıp kamuoyunu bilgilendirme ve aydınlatma görevi yapan, öneriler sunan her türlü birlik, sivil toplum kuruluşu.

siyasi güç: Siyasi, ekonomik, askerî vb. bakımlardan etki ve önemi büyük olan devlet, devletler topluluğu.

siyasi parti: Politik hayatın en önemli ögesi olan ve belli bir siyasi görüşü temsil eden parti, siyasal parti.

sorumluluk: Kişinin kendi davranışlarını veya kendi yetki alanına giren herhangi bir olayın sonuçlarını üstlenmesi, mesuliyet.

sömürgecilik: Genellikle bir devletin başka ulusları, devletleri, toplulukları, siyasal ve ekonomik egemenliği altına alarak yayılması veya yayılmayı istemesi, müstemlekecilik, kolonyalizm.

Ş

şadırvan: Genellikle cami avlularında bulunan,

çevresindeki musluklardan ve ortasındaki fıskiyeden su akan, üzeri kubbeli veya açık havuz.

T

tabya: Bir bölgeyi savunmak için yapılan ve silahlarla güçlendirilen yapı.

tahrir defteri: Osmanlı Devleti zamanında nüfus sayımı ile ilgili bilgileri kaydedildiği kaynaklar.

tarihî çevre: Önceki çağlardan günümüze dek varlıklarını sürdüren özel coğrafi oluşumlar, yerleşim bölgeleri, bina ve sanat eserleri.

tasarı: Hukukî bir işlemin, o işlemi yapmakla yetkili kurul veya organ önüne getirildiği andaki durumu, üstünde görüşme ve oylama yapılabilir durumdaki metin.

tebaa: Uyruk.

teknoloji: Bir sanayi dalı ile ilgili yapım yöntemlerini kullanılan araç ve aletleri kapsayan bilgi.

tekzip: Yalanlama.

tezhip: 1. Yazma kitaplarda, sayfaların yaldız ve boya ile bezenmesi, yaldızlama. 2. Süsleme, bezeme.

tımar: Anadolu Selçukluları ve Osmanlılarda, belirli

görev ve hizmet karşılığında kişilere verilen, yıllık geliri 3000-20.000 akçe olan toprak.

ticaret: Kazanç amacıyla yürütülen alım satım etkinliği, ürün ve mal alım satımı.

Topçu Ocağı: Top dökmek, mermisini yapmak ve top kullanmak için oluşturulmuş ocak.

toy: Eski Türklerde devlet işlerinin görüşülüp karara bağlandığı meclis. Moğolca “kurultay” sözcüğünün Türkçe karşılığıdır.

tsunami: Okyanus ya da denizlerin tabanında oluşan deprem, volkan patlaması ve bunlara bağlı taban çökmesi,

zemin kaymaları gibi olaylar sonucu denize geçen enerji nedeniyle oluşan dev deniz dalgaları.

tuğ: Padişahların ve vezirlerin başlarına taktıkları başlıkların ön tarafında bulunan tüy veya püskül biçimindeki süs.

tüketim: Üretilen veya yapılan şeylerin kullanılıp harcanması.

Ü

üretim: İnsanların, toplumun varlığı ve gelişmesi için gerekli olan nesneleri sağlamak üzere, amaçlı etkinlikleriyle doğal çevrelerini değiştirmeleri.

ürün: Doğadan elde edilen, üretilen yararlı şey, mahsul.

V

vakıf: Birçok kişi tarafından kurulan ve toplum yararına hizmet eden kuruluş.

vatan: Bir halkın üzerinde yaşadığı, kültürünü oluşturduğu toprak parçası, yurt.

vergi: Kamu hizmetlerine harcanmak için hükümetin, yerel yönetimlerin yasalara göre doğrudan doğruya veya bazı malların fiyatlarının üstüne koyarak dolaylı yoldan herkesten topladığı para.

veto: Karşı çıkma, engelleme, reddetme.

Y

yabgu: Orta Asya’da kurulan ilk Türk devletlerinde kağandan sonra gelen en üst düzeydeki yöneticinin unvanı.

yargı: Yasalara göre mahkemece bir olay veya olgunun doğuşuna etken olan sebeplerin de göz önünde bulundurularak değerlendirilmesi sonucu verilen karar.

yasa: Devletin yasama organları tarafından konulan ve uyulması gereken kurallar bütünü, kanun.

yasama: Genel, soyut, objektif ve sürekli nitelikte kurallar koyma, yasa yapma.

yatırım: Bir kazanç ya da çıkar sağlamak için yapılan iş.

yerleşme: Yerleşmek işi.

yivli: Ağzına sonradan çelik parça eklenip kaynak yapılarak keskinleştirilmiş (keser, kazma vb.).

yönetim: Yönetme işi, çekip çevirme, idare.

yürütme: Kanunları uygulama işi, icra. Merkezî yönetim ve yerinden yönetim kuruluşlarının hepsi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir